23 Eylül 2011 Cuma
Günlükten Notlar IV
*Merhaba
*Hatırlarsanız geçen notlarda, Sağlık Bakanlığı'nın obeziteye, pardon şişkoluğa karşı savaş açacağını ve Kasım'dan sonra kampanya başlatacaklarını yazmıştım. Neden Kasım'dan sonra olduğunu, düşündüm durdum ve en sonunda buldum. Kurban Bayramı Kasım’da, o zamana kadar yiyebildiğiniz kadar yiyin. Kasım'dan sonra sıkı bir diyet bizi bekliyor olacak.
-Herkes çatal, kaşık ve bıçakları bıraksın, kilo denetlemesi var. Sen, sen oradaki, şişko, çık bakayım baskülün üzerine. Hımm, hımm 10 kilo fazlan var, al bu şişkoyu, al, al, al. Götürün F tipi rejim odasına.
*Kartel diye bir grup vardı, ne oldu onlara. "Hani bana paraaaa, hani, hani, hani bana paraaa" diye bağırıp duruyorlardı. Sanırım biri parayı verdi, ben de çığırsam "Hani bana paraaa" diye bana da para verirler mi acep?
*Günde 5000 kişi ajanslara dizi ya da film oyuncusu olarak başvuruyormuş. Aha meşhur olmanın yolunu buldum,ben de başvuracağım ajanslara. Ne eksiğim var Kıvanç Tatlıtuğ'dan, hımm bakalım biraz boyum kısa, biraz göbeğim büyük o kadar.
*Okuduklarım; çok konuşulan, hakkında tartışmalar yapılan Elif Şafak'ın İskender'i, kim ne derse desin ben Elif Şafak'ı seviyorum. Mesut Kara, Unutulmayan Yüzler ve Yeşilçam Hatırası; okuduktan sonra zaten sevdiğim Yeşilçam'ı daha da çok sevdim.
*HSYK, tartışma yaratacak kararlar aldı. Bunlardan en önemlisi "tecavüze uğrayan kadının, tecavüzcüsüyle evlenmesi halinde davanın düşürülüp işgücünün azaltılması" idi. Buna yorum yapmıyorum, blogum kapatılabilir, yorumu size bırakıyorum.
*Planking, owling gibi hiç tasvip etmediğim modalardan sonra batmanning modası çıktı. Batmanning'i onaylamıştım, belki beyinlerine kan gider de "Ne yapıyoruz lan biz" derler diye düşünmüştüm ama kan olduğu yerde kalmış. Yeni moda ne ing olduğunu bilmediğim, kafasını klozete sokarak fotoğraf çektirmek.
*Çok yalancı arkadaşlarım var. Geçen gün arkadaşın biri anam ağladı, dedi, aradım annesini, "ne ağlaması, gayet şenim" dedi.
*Uzun boylu kadınların topuklu ayakkabı giymesi yasaklansın. 150 cm veya 155 cm boyu olan kadınlar giyebilir, diye bir yasa çıksın istiyorum.
*Hepinizi öpüyorum lekeli olmayan dudaklarımdan.
*Bu yağmurlu havada sanırım iyi gelir.sakin sakin
6 Eylül 2011 Salı
Günlükten Notlar -III-
*Merhaba
*Geçen akşam 5 yaşındaki bir çocuk bana şart koştu. Aşağıda okuyacağınız konuşmadaki kişiler ve olaylar %100 gerçektir ve beni dumur diyarlarında dolaştırmıştır
- Nereye gidiyorsun?
+ Eve gidiyorum
- Evde kim var?
+ Annem var, babam var
- Senin çocuğun yok mu?
+ Ben evli değilim ki çocuğum olsun
- Neden evlenmedin?
+ Eee,şey bilmem,çıkmadı karşıma evlenebileceğim biri
- Bul bir kadın evlen
+ Olur
- Seneye kadar evlen ama
+ Tamam
Çocuklarınıza söyleyin, çocuk gibi davransınlar, beni korkutmasınlar
*Küçükken zannettiklerim; Jet Sosyeteyi, evlerinin jet olduğu zengin insanlar zannederdim. Jet Fadıl'ı da jet sosyetenin duayeni.
*Reklam arası: Bir kalbim var ve hep kırılıyor, siz de kasko kaç para..
*Türkiye'nin 3'te 1'inin şişko olduğunu söyleyen Sağlık Bakanımız, bu gidişe bir dur demek lazım diyerek Kasım 2011'de kampanya yapacaklarını söyledi. Kampanya merakla bekleniyor. 1 haftada 5 kilo zayıflayana ne, 10 kilo zayıflayana ne verilecek. Bu arada ben zayıflama dersi verilmesi konusunda Renee Zellweger'i ya da Sibel Can'ı öneririm, ne de olsa tecrübeliler.
*Bir tane soyismi gibi küçümencik Oya Küçümen vardı. Ne oldu ona, "Ara beni her canın istediğinde, çılgın şeyler aklına geldiğinde" diyordu. Çılgın şeyler aklıma geliyor, arıyorum, ama telefonu sürekli kapalı.
*Hayvan, gerizekalı sevgilim, Allah belanı versin. Yanlış anlaşılmasın beddua etmiyorum bunlar üç farklı şarkı sözü. Ondan sonra, hanım bizim çocuk bu lafları nerden öğreniyor, acep nerden biliyor?
*Reklam arası : Bu kokudan sonra kızlar üstüne düşecek. Düşmezse para iade garantisi var mı?
*"Harry Potter efsanesi, İngiltere’de yaşayan Oberon Zell-Revenheart’ın (68) açacağı ilk büyücülük okulu ile gerçek oluyor. ‘Büyücülüğün Gri Okulu’ adlı okulda, simyacılık, ateş dövüşü ve asa yapımı gibi 16 farklı ders okutulacak. Okula, her yaştan 735 öğrenci kabul edilecek. Normalde alışverişe dahi asası ve büyücü kıyafetleri ile giden Revenheart’ın en büyük destekçisi ise bir cadı olduğunu iddia eden karısı Morning Glory. Revenheart, Harry Potter hakkındaki düşüncelerini ise, “Harry Potter’ı tabii ki seviyorum. Sayesinde okuluma ilgi de artacak” diye özetliyor. O okulda müdür Gandalf ya da Dumbıldor olmazsa gitmem. Tehditte şöyle olur herhalde "Eğer bu okulda başarısız olursan, seni Sauron veya Voldemort'un okuluna gönderirim"
*Taşınma işlerim neredeyse bitmek üzere. Ama taşınma işlerinin en kötü yanı ufak tefek işler olmasına rağmen, ustalar sayesinde birtürlü bitmeyen işler. Sanırım biri bana "Evine usta girsin" diye beddua etti. Buradan beddua edene sesleniyorum. Ya bedduanı geri al ya da senin evine 2, yok hatta 3 usta girsin.
*Ne olursa olsun kendinize iyi bakın,güzel davranın,şimdilik hoşça tıkırdayın
*Geçen akşam 5 yaşındaki bir çocuk bana şart koştu. Aşağıda okuyacağınız konuşmadaki kişiler ve olaylar %100 gerçektir ve beni dumur diyarlarında dolaştırmıştır
- Nereye gidiyorsun?
+ Eve gidiyorum
- Evde kim var?
+ Annem var, babam var
- Senin çocuğun yok mu?
+ Ben evli değilim ki çocuğum olsun
- Neden evlenmedin?
+ Eee,şey bilmem,çıkmadı karşıma evlenebileceğim biri
- Bul bir kadın evlen
+ Olur
- Seneye kadar evlen ama
+ Tamam
Çocuklarınıza söyleyin, çocuk gibi davransınlar, beni korkutmasınlar
*Küçükken zannettiklerim; Jet Sosyeteyi, evlerinin jet olduğu zengin insanlar zannederdim. Jet Fadıl'ı da jet sosyetenin duayeni.
*Reklam arası: Bir kalbim var ve hep kırılıyor, siz de kasko kaç para..
*Türkiye'nin 3'te 1'inin şişko olduğunu söyleyen Sağlık Bakanımız, bu gidişe bir dur demek lazım diyerek Kasım 2011'de kampanya yapacaklarını söyledi. Kampanya merakla bekleniyor. 1 haftada 5 kilo zayıflayana ne, 10 kilo zayıflayana ne verilecek. Bu arada ben zayıflama dersi verilmesi konusunda Renee Zellweger'i ya da Sibel Can'ı öneririm, ne de olsa tecrübeliler.
*Bir tane soyismi gibi küçümencik Oya Küçümen vardı. Ne oldu ona, "Ara beni her canın istediğinde, çılgın şeyler aklına geldiğinde" diyordu. Çılgın şeyler aklıma geliyor, arıyorum, ama telefonu sürekli kapalı.
*Hayvan, gerizekalı sevgilim, Allah belanı versin. Yanlış anlaşılmasın beddua etmiyorum bunlar üç farklı şarkı sözü. Ondan sonra, hanım bizim çocuk bu lafları nerden öğreniyor, acep nerden biliyor?
*Reklam arası : Bu kokudan sonra kızlar üstüne düşecek. Düşmezse para iade garantisi var mı?
*"Harry Potter efsanesi, İngiltere’de yaşayan Oberon Zell-Revenheart’ın (68) açacağı ilk büyücülük okulu ile gerçek oluyor. ‘Büyücülüğün Gri Okulu’ adlı okulda, simyacılık, ateş dövüşü ve asa yapımı gibi 16 farklı ders okutulacak. Okula, her yaştan 735 öğrenci kabul edilecek. Normalde alışverişe dahi asası ve büyücü kıyafetleri ile giden Revenheart’ın en büyük destekçisi ise bir cadı olduğunu iddia eden karısı Morning Glory. Revenheart, Harry Potter hakkındaki düşüncelerini ise, “Harry Potter’ı tabii ki seviyorum. Sayesinde okuluma ilgi de artacak” diye özetliyor. O okulda müdür Gandalf ya da Dumbıldor olmazsa gitmem. Tehditte şöyle olur herhalde "Eğer bu okulda başarısız olursan, seni Sauron veya Voldemort'un okuluna gönderirim"
*Taşınma işlerim neredeyse bitmek üzere. Ama taşınma işlerinin en kötü yanı ufak tefek işler olmasına rağmen, ustalar sayesinde birtürlü bitmeyen işler. Sanırım biri bana "Evine usta girsin" diye beddua etti. Buradan beddua edene sesleniyorum. Ya bedduanı geri al ya da senin evine 2, yok hatta 3 usta girsin.
*Ne olursa olsun kendinize iyi bakın,güzel davranın,şimdilik hoşça tıkırdayın
24 Ağustos 2011 Çarşamba
Günlükten Notlar -II-
*Merhaba
*Taşınıyorum ve her şeyin daha iyi olacağına inanıyorum.
*Taşınmanın en zor yanı eşya toplamak bende, bende nakliyat şirketlerine güvenmediğim için kendi nakliyat şirketimi kurdum üstelik bedava çalışıyorlar. Bu taşınma işinde hiçbir şey zorlamıyor da kitaplarımı ve filmlerimi toplamak zor olacak, Hadi topladım, bir de onları boşaltıp, türlerine göre ayırmak, hizaya sokmak, kitaplığa yerleştirmek gerek. Çok işim var çoook.
*Taşınma olayımı gizli tutmaya karar vermiştim. Sadece 3 kişi biliyordu, en azından ben 3 kişiye söylemiştim ama artık tüm mahalle biliyor. Bazı insanlar lakaplarını sonuna kadar hak ediyor. Eee onun adı Ayaklı gazete.
*"Ben evleniyorum" dediğim zaman ciddi ciddi kutlamalar yapacak insanlar tanıyorum. Benden çok bıktıklarını düşünmeye başladım. Söz evlenirken düğün videomu "Düğün Tv" ye vereceğim, cümle alem öğrensin evlendiğimi.
*"Evlilik, kazandığına pişman olacağın bir oyundur" Chamfort
*Geçen notlarda "göbek deliğine su kaçınca oruç bozulur" hadisesini anlatan arkadaşım sevgili Pınar Korkmaz 'a teşekkür etmeyi unutmuşum, iimdi edeyim. Teşekkürler Pınar..
*Barbie ve Ken bir zamanlar ayrılıyordu hani. Ayrılmamışlar efenim, reklam kokan hareketlermiş bunlar üstelik Havaide tatil yapıyorlarmış. İşte ortaya çıkardığım gerçek burada
*Yokluğumda çok kitap okudum. Senaryo Yazımı John Castello, Senaryo Yazarları İçin Psikoloji William Indick, Dünya Sinemasında Akımlar Esen E.Coşkun, Game of Thrones dizisinin kitabı Taht Oyunları George R.R.Martin
*Yokluğumda çok film seyrettim.Eleştirilere pek kulak asmasam da, eleştirinin mükemmelliğine kanıp, ters köşe olacağımı düşündüğüm fakat değil ters köşe düz köşeye bile gidemediğim Akılalmaz, animasyon tekniğinin çok iyi olmasına rağmen çocuk filmlerinin ötesine geçemeyen Arthur ve Minimoylar üçlemesi, herkesin övmesine rağmen, benim sevemediğim, çok kopuk bir film olan Vay Arkadaş, Manik,Tik,Dildo., 2incisinin hezimetinden sonra, nasıl bir cesaretle çekildiğini hala anlayamadığım, gereksiz oyuncularla ve çok fazla gürültüsüyle rahatsız eden Transformers. “Daha önce batırdığımız tüm Harry Potter filmleri için özür diliyoruz” diyerek yapılan ama bence yine tam olmamış Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Part 2. ve yine beğenmediğim, üstüne, tüm olumsuz eleştirilere rağmen gül koklatmadığım, Tim Burton yapımı Maymunlar Cehennemi'nin yanına bile yaklaşamayan Maymunlar Cehennemi Başlangıç. Hep beğenecek değilim filmleri.
*Mini öykü: Yemeğimi yerken masamın bir köşesine konan sinek, başını kaşımaya başladı. Göz göze geldik, iki dakikaya yakın bakıştık, sinek ne bakıyorsun der gibi baktı ve arkasını dönüp kafasını kaşımaya devam etti ve ben de yemeğimi yemeye.
*Şimdi siz bunu dinleyin ben de uyuyayım.
*İletişmek için sosyal medyanın neredeyse her yerindeyim
http://twitter.com/#!/zgrkst
http://www.formspring.me/zgrkst
http://www.facebook.com/vedric
*Taşınıyorum ve her şeyin daha iyi olacağına inanıyorum.
*Taşınmanın en zor yanı eşya toplamak bende, bende nakliyat şirketlerine güvenmediğim için kendi nakliyat şirketimi kurdum üstelik bedava çalışıyorlar. Bu taşınma işinde hiçbir şey zorlamıyor da kitaplarımı ve filmlerimi toplamak zor olacak, Hadi topladım, bir de onları boşaltıp, türlerine göre ayırmak, hizaya sokmak, kitaplığa yerleştirmek gerek. Çok işim var çoook.
*Taşınma olayımı gizli tutmaya karar vermiştim. Sadece 3 kişi biliyordu, en azından ben 3 kişiye söylemiştim ama artık tüm mahalle biliyor. Bazı insanlar lakaplarını sonuna kadar hak ediyor. Eee onun adı Ayaklı gazete.
*"Ben evleniyorum" dediğim zaman ciddi ciddi kutlamalar yapacak insanlar tanıyorum. Benden çok bıktıklarını düşünmeye başladım. Söz evlenirken düğün videomu "Düğün Tv" ye vereceğim, cümle alem öğrensin evlendiğimi.
*"Evlilik, kazandığına pişman olacağın bir oyundur" Chamfort
*Geçen notlarda "göbek deliğine su kaçınca oruç bozulur" hadisesini anlatan arkadaşım sevgili Pınar Korkmaz 'a teşekkür etmeyi unutmuşum, iimdi edeyim. Teşekkürler Pınar..
*Barbie ve Ken bir zamanlar ayrılıyordu hani. Ayrılmamışlar efenim, reklam kokan hareketlermiş bunlar üstelik Havaide tatil yapıyorlarmış. İşte ortaya çıkardığım gerçek burada
*Yokluğumda çok kitap okudum. Senaryo Yazımı John Castello, Senaryo Yazarları İçin Psikoloji William Indick, Dünya Sinemasında Akımlar Esen E.Coşkun, Game of Thrones dizisinin kitabı Taht Oyunları George R.R.Martin
*Yokluğumda çok film seyrettim.Eleştirilere pek kulak asmasam da, eleştirinin mükemmelliğine kanıp, ters köşe olacağımı düşündüğüm fakat değil ters köşe düz köşeye bile gidemediğim Akılalmaz, animasyon tekniğinin çok iyi olmasına rağmen çocuk filmlerinin ötesine geçemeyen Arthur ve Minimoylar üçlemesi, herkesin övmesine rağmen, benim sevemediğim, çok kopuk bir film olan Vay Arkadaş, Manik,Tik,Dildo., 2incisinin hezimetinden sonra, nasıl bir cesaretle çekildiğini hala anlayamadığım, gereksiz oyuncularla ve çok fazla gürültüsüyle rahatsız eden Transformers. “Daha önce batırdığımız tüm Harry Potter filmleri için özür diliyoruz” diyerek yapılan ama bence yine tam olmamış Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Part 2. ve yine beğenmediğim, üstüne, tüm olumsuz eleştirilere rağmen gül koklatmadığım, Tim Burton yapımı Maymunlar Cehennemi'nin yanına bile yaklaşamayan Maymunlar Cehennemi Başlangıç. Hep beğenecek değilim filmleri.
*Mini öykü: Yemeğimi yerken masamın bir köşesine konan sinek, başını kaşımaya başladı. Göz göze geldik, iki dakikaya yakın bakıştık, sinek ne bakıyorsun der gibi baktı ve arkasını dönüp kafasını kaşımaya devam etti ve ben de yemeğimi yemeye.
*Şimdi siz bunu dinleyin ben de uyuyayım.
*İletişmek için sosyal medyanın neredeyse her yerindeyim
http://twitter.com/#!/zgrkst
http://www.formspring.me/zgrkst
http://www.facebook.com/vedric
19 Ağustos 2011 Cuma
Günlükten Notlar -I- (Yine Yeni Yeniden)
*Selam
*Arkadaşımın aldığı, daha doğrusu hediye ettiği Süperman tişörtünü annem beğenmedi, oysa ben artık gizli kimliğimi ifşa etmek istiyordum. Ne öyle bakıyorsunuz ekrana inanmadınız mı Süperman olduğuma? Boyum 35 cm daha uzun, enim 20 cm daha geniş, saçlarım biraz daha gür, gözlerim mavi olsaydı, Christopher Reeve'in hık demiş burnundan düşmüşüydüm.
*Pratik Bilgiler; Danaburnu, toprak altında yaşayan, bitkilere zararlı bir kımıldır ve bitkileri köklerinden yerler. Danaburnundan kurtulmanın yolu ise, ona dayanamayacağı bir şey vermektir. Danaburunları alkoliktir, önüne bir tas bira koyup, dertlerini dinlerseniz, içip içip kahırlarından ölürler.
*Ramazan gelince, bir dolu soru başlar, bu sorular genelde orucun bozulup bozulmayacağı ile ilgili garip garip ve saçma sapan sorulardır. Bu sene sorular daha başlamadı diyordum ki, ilk soru Petek Dinçöz'den geldi,"Mayoyla denize girmek orucu bozar mı?". Bir arkadaşımda denizde, göbek deliğine su kaçar diye orucu bozulacağını söyleyen bir insanla tanışmış. Söylediğinden beri göbek deliğimi inceliyorum, içeri bir şeyler sokmaya çalışıyorum ama olmuyor, belki iftar saatinde oluyordur. Orucumu göbek deliğimle açmayı deneyeceğim, bakalım kısmet.
*Bırak gitsin, dönerse... yavşaktır. Çocuk oyuncağı mı lan bu. "Ben başka kadınların/erkeklerin koynunda biraz zaman geçireyim. Sıkıldığımda dönerim" mi diyorlar. "Başkalarının kollarında yapamadım, sana geldim sevgilim"
*Teoman müziği, Sinem Kobal ve Audrey Tatou oyunculuğu, generaller orduyu bıraktı, bir baktım ki benim bırakacak bir şeyim yok lan, resmen çok üzülüyorum kendime.
*Bilgisayarım transformers olma yolunda hızlar ilerliyor, her akşam benim için şarkı seçiyor, zevkimi öğrenememiş yalnız. Sanırım burada benim borum öter, benim zevkime saygı duyacaksın diyor şair. Aman şair demişim bilgisayarım.
*Ankara'daki Anafen dershanesi öğrenci kayıtlarında, ön koşulları arasına "dershane içindeki kız-erkek arkadaşlığı duygusal boyuta taşıyan öğrencinin kaydı silinir." ifadesini koydu. Peki duyguları nasıl ölçecekler, duygu ölçer diye bir alet mi icat edildi? Aralarından, şüphelendikleri kişileri seçip alete üfletiyorlar mı? Ya da nette Aşk Ölçer diye birşey vardı onu mu kullanıyorlar? Nedir yani anlamadım ben.
*İran Kültür Bakanlığı, yayınevlerinden, Hüsrev-ü Şirin hikayesinde yer alan "yalnız kalabileceğimiz bir yere gidelim" ya da "elele tutuşmak" gibi ifadelerin çıkarılmasını istedi. 800 yıllık bizdeki adıyla Ferhat ile Şirinden bahsediyorlar. Tanıdık geldi mi?
*"Müdahale edilmezse aklına esen orkestra kurar" diyerek sokak müzisyenlerini yasaklamasını haklı göstermeye çalışan Beyoğlu Belediye Başkanı, gelen tepkilerden olacak ki "Gürültü yapmadan çalabilirler" demiş. Gürültü yapmadan müzik yapmak, bundan sonraki hedefim, bunu başarırsam zenginim.
*Zenginlik demişken Castin Bibere sesleniyorum burdan "Senin asıl baban benim oğlum yuvana dön"
*Ben Castin'i almaya gidiyorum. Döndüğümde herşey daha farklı olacak.
*Biterken saygıyla tıklayın
.
*Arkadaşımın aldığı, daha doğrusu hediye ettiği Süperman tişörtünü annem beğenmedi, oysa ben artık gizli kimliğimi ifşa etmek istiyordum. Ne öyle bakıyorsunuz ekrana inanmadınız mı Süperman olduğuma? Boyum 35 cm daha uzun, enim 20 cm daha geniş, saçlarım biraz daha gür, gözlerim mavi olsaydı, Christopher Reeve'in hık demiş burnundan düşmüşüydüm.
*Pratik Bilgiler; Danaburnu, toprak altında yaşayan, bitkilere zararlı bir kımıldır ve bitkileri köklerinden yerler. Danaburnundan kurtulmanın yolu ise, ona dayanamayacağı bir şey vermektir. Danaburunları alkoliktir, önüne bir tas bira koyup, dertlerini dinlerseniz, içip içip kahırlarından ölürler.
*Ramazan gelince, bir dolu soru başlar, bu sorular genelde orucun bozulup bozulmayacağı ile ilgili garip garip ve saçma sapan sorulardır. Bu sene sorular daha başlamadı diyordum ki, ilk soru Petek Dinçöz'den geldi,"Mayoyla denize girmek orucu bozar mı?". Bir arkadaşımda denizde, göbek deliğine su kaçar diye orucu bozulacağını söyleyen bir insanla tanışmış. Söylediğinden beri göbek deliğimi inceliyorum, içeri bir şeyler sokmaya çalışıyorum ama olmuyor, belki iftar saatinde oluyordur. Orucumu göbek deliğimle açmayı deneyeceğim, bakalım kısmet.
*Bırak gitsin, dönerse... yavşaktır. Çocuk oyuncağı mı lan bu. "Ben başka kadınların/erkeklerin koynunda biraz zaman geçireyim. Sıkıldığımda dönerim" mi diyorlar. "Başkalarının kollarında yapamadım, sana geldim sevgilim"
*Teoman müziği, Sinem Kobal ve Audrey Tatou oyunculuğu, generaller orduyu bıraktı, bir baktım ki benim bırakacak bir şeyim yok lan, resmen çok üzülüyorum kendime.
*Bilgisayarım transformers olma yolunda hızlar ilerliyor, her akşam benim için şarkı seçiyor, zevkimi öğrenememiş yalnız. Sanırım burada benim borum öter, benim zevkime saygı duyacaksın diyor şair. Aman şair demişim bilgisayarım.
*Ankara'daki Anafen dershanesi öğrenci kayıtlarında, ön koşulları arasına "dershane içindeki kız-erkek arkadaşlığı duygusal boyuta taşıyan öğrencinin kaydı silinir." ifadesini koydu. Peki duyguları nasıl ölçecekler, duygu ölçer diye bir alet mi icat edildi? Aralarından, şüphelendikleri kişileri seçip alete üfletiyorlar mı? Ya da nette Aşk Ölçer diye birşey vardı onu mu kullanıyorlar? Nedir yani anlamadım ben.
*İran Kültür Bakanlığı, yayınevlerinden, Hüsrev-ü Şirin hikayesinde yer alan "yalnız kalabileceğimiz bir yere gidelim" ya da "elele tutuşmak" gibi ifadelerin çıkarılmasını istedi. 800 yıllık bizdeki adıyla Ferhat ile Şirinden bahsediyorlar. Tanıdık geldi mi?
*"Müdahale edilmezse aklına esen orkestra kurar" diyerek sokak müzisyenlerini yasaklamasını haklı göstermeye çalışan Beyoğlu Belediye Başkanı, gelen tepkilerden olacak ki "Gürültü yapmadan çalabilirler" demiş. Gürültü yapmadan müzik yapmak, bundan sonraki hedefim, bunu başarırsam zenginim.
*Zenginlik demişken Castin Bibere sesleniyorum burdan "Senin asıl baban benim oğlum yuvana dön"
*Ben Castin'i almaya gidiyorum. Döndüğümde herşey daha farklı olacak.
*Biterken saygıyla tıklayın
.
3 Haziran 2011 Cuma
...
Güçlü olmak artık beni yoruyor olric
herkese karşı dimdik olmak...
arkasında durmak attığım her adımın yoruyor...
Ki buralarda bilmem hangi uykunun hangi köşesinde…
beklemedeyim hiç gelmeyecek olanı
uyan olric ... doğrul... ..........seni bekliyor.....
düş değil gerçek
..............seni bekliyor...
yanımdaymışsın yalanına kendimi kandırırken
derdin tam orta yerine düştüğümün farkında değildim elbet
kimseye arka bahçelerimden geçen katarların ağırlığını duyurmadım
duymayın da artık beni...
bir yerlerde hep yanlış yapmanın telaşlı kıpırtısını yaşıyorken...
o yanlışın artık sonsuza dek düzeltilemeyeceğini bilmenin
kıstırılmışlığı ile
pusuyorum bazen....
uzun süre gecelere küsüyorum...
uzun süre kendime küsüyorum...
uzun süre kaleme...kağıda küsüyorum...hayata küsüyorum
denizin en sığ yerinden başladık yol almaya olric
şimdi kara görünmüyor gerimizde…
bugün mektuplarımı postalamak için çıktım sokağa olric
en iyi kendime yazarım ben...
`kış´ dedim, `henüz gitmek için hazırlık yapmıyor´...
hala (d)üşüyorum...(mart)
sen acıyı biriktirmeyi seversin olric…
sen biriktirmeyi seversin....hadi devam et şimdi …kuru yaprakları...
deniz taşlarını… gözyaşını… sorulamamış soruları …
senden kalan sesleri… yaşanamamış paylaşılmışlıkları…
birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü…
ve özlemi biriktirmeye…
siyah dedim en güzel taşıdığım renk...
ve herkesin üzerinden akan renk...
şimdi bunca karanlığın üstüne oturup bir mektup yazmalı ilkbahara
ve yaz´a
`hadi renklerini topla da gel´ demeli...
Sen de sıcağı pek sevmezsin olric…
güz´ü severdin sende…son baharı severdin
bu yüzden mi hep sonbaharlarda sevdik biz…
sonbahar gibi hep kaynayan bir neşeyle savrulurdun hayatın içinde
yaprak yaprak… yön seçmeden…
Ben yüzüme kondurduğum hüzünle boyardım her şeyi…
sen hazan yüzlüm olurdun olric…
Yağmur da başladı olric… Rüzgarın en delisi beni buluyor yine…
O an, `dünyayı karış karış dolaşsam´ diyorum kendime...
Gülümsüyorsun...
ne de çok yakışıyor gözlerine tebessüm…
ki gözlerin hep güler(di) senin…
şimdi Dünyayı karışlamayı unutuyorum gözlerinde...
martıları da seversin sen olric…Gülümsüyorsun yine..
Ne de çok yakışıyor gözlerine tebessüm…
Oysa ben bugün kendime mektuplarımı postalamak için çıkmıştım
sokağa...
martılar dolan gözlerinde yitiverdim...
yağmur hızlandı…rüzgar da... `kış´ dedim, `çok azimli.´
Beni hırpalamak istiyor…
az mı hırpalandım ben olric…
kapıyı vurup çıkışlarımın kar´ı dondurmadı mı beni…
daha bir buza kesmedi mi içim…
dönüşlerimdeki mora kesmiş parmaklarımı hissetmeyişim
ve yüzümde donmuş gözyaşları mı ısıtmaya çalışırken sende hep
dondun ...
ama ellerimde ki mektupları göremedin olric…
`Onları şimdi adreslerine doğru fırlatıyorum´ dedim…
Rüzgarın yağmurun önüne savurdum bir bir... Uçtular ıslanarak....
bugün kendime mektuplarımı postalamak için çıktım sokağa…
ben de takıldım köşelerine…
biliyorsun ya En güzeli senin hiç gitmeyeceğini bilmek (di) olric...
çekilip içimin kuytularına her ne varsa birikmiş içeride
dökmek var aklımda yeni mektup sayfalarına…
tut beni olric… beni her şeye rağmen tut…
yoksa karanlıklarda yok olacağım…
Ki Aşk; acıtan… kanayan yaranın yanında gözlerinin özlemi…
göz yaşlarımızın tuzlu tadı…karanlığın gölgesinin ayak izi …
belki sen… belki ben…belki biz olamayışımız…
belki aşk´ın korkuya galip gelemediği meydan…
Ki aşk hep sahip olduğum da hiç fark edemediğim olric!...
Belki ben etiketimi serseri mayın yapıştırmışlığımdan…
belki korkusuzluğumdan bir o kadar adam gibi oluşumdan…
belki de sivri topuk giyip salınamayışımdan böyleyim…
içimde ki güç uzun zamandır beni havalandıramayacak kadar ışıksız…
kanatlarımsa hiç olmadı melek değilim…yada var…
olsam olsam şeytan…ama şeytanda bir melek di değil mi ...
kullanma kılavuzum yok sorun beklide bu olric…
yanıldığım bir gerçek
Önce bir şeyleri resmetmenin zorluğunu fark ettim...
Sen ki resmedilemeyecek kadar gizlere bürünmüşsün..
ne kadar kazısam hep pentimento olric..!.
İçimin saklısına böyle bitimsiz bir acı yerleşmişken nasıl söylemeli…
kime ne anlatmalı… kimden ummalı bir çıkış...
ki Yusuf çık o kuyudan çığlıklarıyla ürperirken ruhum…
Olmayacağını bile bile...
seni inadına kirletmeyen…seni büyüten…
seni allayan pullayan…
seni bir başka raftan alıp bir başka rafa koyan
ve bir türlü en uygun mekanı bulamayan…
sana ki hiçbir mekanı yakıştıramayan aşk´tı
Ben…Aşk belki... diyerek çıktım yola…
Aşk belki… her bitenle başlayandı…
Başlayamadım olric!...
aşk dediğim benden doğandı...
gidişimin en büyük nedeni Uzaklarına çekilip… uzaklarından bakmak…
seni yeniden doğurmaktı…
Kim bilirdi ki gitmeye karar verenin…
gitmek için hangi sözün ardına gizlendiğini?
Dönmek için elbet gitmek gerekir ama sen fazla açıldın kıyından…
Çek kürekleri olric... çek kürekleri ...
biliyorsun ki ne kadar çeksen asla kıyılara ulaşamayacağız!
Kış yüklenmişken beyaz dallarına ağaçların..
ocak´tı şubat´tı en son mart´tı…
Kış ağırlığını taşıtıyorken kalplere… buza kestiriyorken yürekleri…
bana dönük adımlarının yavaşlaması
havanın soğukluğundadır kandırmacasındayım…
Oysa ağırlığı veren…
içimdeki Hüznün çığlığında ellerimi sıkışımla avuçlarıma dolan kan…
acısıyla burkulan yüzümdeki göz yaşları…
ve hiç bitmeyeceğini düşündüğüm karanlığın orta yeri...
Eğer yeniden gelseydim hayata deyip kalakalıyorum…
"Eğer yeniden gelme şansım olsaydı hayata...
tüm hatalarımı yeniden yaşardım" diyen şairin
dibe vurmuş umutsuzluğuyla karşı karşıyayım…
Bir daha dönemeyecek olmak... bir daha başlayamayacak olmak...
bir daha gelmeyecek olmak…bir dahası olmayacak olric...
bir dahası hiç olmayacak ...
En keskin can alıcı virajlarını takipteyim şimdi dönülesi yolların...
Kış hâlâ duruyor olduğu yerde... Ben duruyorum…
sen yanımdan hızla geçiyorsun uzaklara ….
Oysa bilmiyorsun ben Uzaklara yollanacak bir mektubu taşıyorum içimde…
Yazılanlar çoktan yazıldı... yaşandı ve bitti olric...
yazılanlar çoktan yazıldı bitti...
asla yinelemeyeceğiz bir daha!
Nereye gitsem yabancıyım…
ve yabancı dediğim güz hep başka…hazan başka…
Havada dolanan yağmur yüklü bulutun tadı başka…
yeşiline aldandığım sonbaharda solan yaprağın izi başka…
bilmiyorsun…
kaç gece intihar sehpalarına kendim vurdum tekmeyi
kaç gece giyotin altında kesildim
kaç gece namludan baktım dolunaya…
kaç gece senden bittim…uçurumundan düştüm kaç kere bilmiyorsun olric…
seni aramıyorum uzun zamandır…seni bulmuyorum…
seni yabancılaştığım… kaybettiğim …
bulamadığım kendimde bile aramıyorum …
ki bulduğum yerde yitirme kesinliği karşımda apaçık duruyor…
bile bile sokuyor kendini akrep…
bile bile gizli ölümlere mezar kazıyorum…
boğazıma dayalı bıçağın sancısı kanadıkça biraz daha ölüyorum…
bundan sonrası hissizlik… ötesi ise silikleşecek…
sus olric…
sus sonsuza kadar… ne sesini duymak istiyorum ne sessizliğini...
hiç bilmedin içimde kanayan sancının derinliğini
Artık hiçbir şeyine dönmeyeceğim gözlerimin ışıltısı sönmüş yüzümü
Ki seni her sabah suskunluğumla bıraksaydım
bu kadar yok olmayacak bu kadar tiz´leşmeyecektin…
yürek atışlarının "dursun artık" istemiyle bakakalacaksın…
nafile... nafile...
bir kere başladın mı artık "bitmek" denen kayboluyor…
sürekli başlıyorsun…
sürekli ardı ardına bağlanmış ip gibi asılı kalıyorsun zamana…
dursa ne çıkar… başladı ve bitmeyecek…sadece yön değiştirecek…
görüntü değiştirecek…isim değiştirecek…renk... mekan... dil...
ama bitmeyecek hiç olric…
ki her şeye bir sözleri var olric…
ben ne kadar her şeye susuyorsam
onlar o kadar her şeye çok tanıdıkmış gibi görünüyorlar…
kim olric kim ….
kim sendeki senden ...başka bir sen oluşturmadan
seni kabul etmeyi ...ta baştan kendine söylemiş
ta baştan göze alabilmişti ki…
kışın dondurucu soğuğu kadar dayanılmazdı zaman…
kitap raflarına kafamı gömüp aradığım asıl bulmak istediğimdi…
aradığım neydi olric…
kış ki önümü kesmeyi sevdi hep…
ama ben kış´a inat bir cümleyle açtım yolları bildin hep!...
ahh işte…
"hep olmayacakları mı ister insan… hep olmayacağa mı yönlendirir
yoksa olayları"
içimdekiler eylül dansından geri kalanlar ver elini olric…
aşk´ın bizi bıraktığı sahilden başlayıp bırakalım içimizdeki
tüm gereksiz cam kırıklarını…
ben elime bez bebeğimi alıp oturayım cam pervazlarında…
ben uçurayım uçurtmamı…sen bilyelerini yuvarla yokuş aşağı
ver elini olric..
"her şey güzel olacak …buda geçecek…
sen güçlüsün" diye diye yolu yarıladık bak!...
Az´ım olric...azımsanıyorum...azım sanıyorum!...
gidip bir köşede biriktirme zamanım geldide geçti bile…
ki az zamanda ne şiirler biriktirmiştim içimde…
sen şiirleri bilir misin olric? Ben bildiğini bilirim…
yorgunluğumun kimsesizliğinde titrediğin her gece …
olric bir tek sendin omzunda dinlendiğim...
Sen ile ben olric…
öğrenmeliydik yalnızlığın kaç bucak olduğunu...
ve bir ve iki ve üç olric…dönüş yok…
Sen ve ben…tükendiğinde yittiğinde her şey "yaşandı bitti"
diyebilecek gücü şimdiden toplamalıydık…
Geç mi kaldık? Olric…
Geç kaldığımızı anlamak için bile mi çok geç kaldık yoksa
Doğruya…
ne varsa beklenen.. arası kapatılamayacak mesafelerce geç kaldık…
Bitmek varsa eğer… geçmişi ak sayfalara kaydedecek …
silmeyecek beyaza boyayacak zaman bitti olric...
Bir an da… hiç olmayacak bir zamanda…
nedir bu kalabalık bu kurtlar sofrası? Ellerinde pankartlar…
`Aşk bir ihtilâldir!´ – `Aşk bir başkalaşımdır!´ –
`Aşk bir yitiştir!´ – Aşk bir ihanettir!
Semender ateşiyle etrafımı sarmışlar elini uzat olric…
uzat elini... ben kendi ihtilâlimden endişeliyim…..
ben her dokunduğumu inciten…
ben her uzandığımı yok edecek bir felaket kadar felaket!
Aşk belki… ağlamaktır...ağladıkça anlarsın…anladıkça ağlarsın…
Nasıl da eritir göz yaşı insanı…Gel seninle bir daha ağlayalım …
Yaşanmışlara… yaşanmamışlara… bir de hiç yaşanamayacaklara
Ağlamak güzeldir olric… ağlamak ki yüreğin temizlik eylemi derler…
Ama bilmezmisin cam kırıkları temizlenmiyor olric!
Her gün bir şeyler değişiyor…
ardımda Bıraktığım hiçbir şeyin bıraktığım gibi kalmadığını biliyorum…
kendimin bile o küçük şehirdeki gibi olmadığını bilmek
her defasında içimi bir parça daha acıtıyor…
kalan sadece benden ufak tefek parçalar…
çocukluğumu gömmüşüm o şehre…küçük mutluluklarımı...
zamansa inadına tepeleyip geçiyor her şeyi…
beni… seni… anıların her anını...
zaman ilerledikçe silineceğine netleşiyor geçmiş…
satır araları canlanıveriyor
isimler yüz hatlarına bürünüp çıkıyorlar karşıma…
Ne desem az… ne desem çok…
ne desem boş…ne desem yersiz ve yetersiz
Aşk´ına vurdum başımı… iflah olmam…BEN ADAM OLMAM…
ne kadar su verirsen ver…artık susuzluğumu gideremezsin
ne kadar ışık tutarsan tut… artık karanlığımı ışıtamazsın
içimde hiç dinmeyen bir fısıltı olarak kalacaksın
olric!... seni kaybetmek bir daha bulamamak demekti…
geç anladım!
Şimdi gölgemize gitmeleri yerleştirip `uzak´ dedikleri yeri
hedefleyelim gel seninle Olric...
seninle konuşmalıydım olric
çok çok önceleri ilk karşılaştığımda…kırılmamışken…incinmemişken..
henüz bu kadar yorulmamışken…
şimdi ne kadar konuşsam gözlerindeki o pus hiç gitmiyor...
hiç gitmeyecek... anlıyorum…
Neden bu kadar üzgün suskunluğuna anlatıyordun acını?
neden hep denizin karşısına … aynı yalnızlığın içinde kayboluyordun?
neden hep susuyordun?
neden hep susuyorduk?
neden hep...
seninle konuşmalıydım olric
ne kadar da benden olduğunu anlatmalıydım….
kendini artık dinlemek zorunda olduğunu bir şekilde anlatmalıydım sana
boş boş baktığın kalabalıklardan değil… kendinden medet...
o...benim evet... yani sen
ben olric, sen olric...
seninle konuşmalıydım olric
zaman aktı geçti yanından… durdun hep…bir şeyler geçip giderken
senden çok şey alıp götürdüğünü bile bile durdun…
sevgililer hep gider olric...biz kalırız artakalan onlardan
ve bize bıraktıkları cam kırıkları...
bir gün yarın diye bir şey olmayacak olric…
yarın´ımız bize varmadan ne mümkünse ya yapmalıyız beraberce
yada ölmeliyiz olric…ya tut elimden..yada bırak ölelim…
ki rüyalarım kabusa dönüşüp bizi kirletiyor olric…
Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma olric...
Düşlerin en güzelini en güzel yapan… senin duruşun...
bakışın... ve suskunluğundu.
Kendine "Yüzünü dökme küçük kız" dedirtecek kadar hazandın..
Söylesene olric bu defa susma ...Bir dahası olur mu düşlerin?
Şimdi Al yalnızlığımı ört üzerine olric...
Belki o vakit bırakıp her şeyi…
gelirim bir yerlerden başlamak için yeniden…
evet korkularla inançsızlıklarla…kırılmışlıklarla…karşı karşıyayız…
ama bil ki korkular ille de sebepli olric...
"Sevdiğini incitir insan" diyenleri haklı çıkaracak kadar acıyla
yanışım.
Ne ekersen onu biçersin diyen rüzgarım sonrasındaki fırtınalarım…
Bir şiire vurulup da hiçbir şiir olamayışım...
ve nerede… nasıl…
ne zaman sonlanacağını artık pek de umursamadığım…
bilemediğim hayatım…
Hepsi bir "yaşandı bitti" noktasının etrafında dolanıyor…
nokta gelip koyuyor sonunu…
hadi durma Al yalnızlığımı ört üzerine olric...
Duruyorum...susuyorum...
uzun zamandır... Birgün´ü bekliyorum sanırım…
bir gün her şey iyileşecek deyip
içimde Öyle büyük fırtınalar biriktiriyorum ki…
o fırtınaların her birinde "okkalı küfürler" çığlığıma kapılıp
kayboluyor...
Yutuluyorum olric…
doğru olanı yapmak her zaman mutlu etmiyor olric...
Mutlu olmak adına tüm düşüncelerimi bir kenara bırakma arzusuyla
yırtarken yazılmışları... yaşanmışlıkları ki ben mutluydum olric..
mutluyduk..mutluymuşum…biliyorum ki artık…
kendi istemedi mi gelmeyecek mutluluğum…
sahip olmayacak hayatımıza olric..
işte bu yüzden al yalnızlığımı ört üzerine…
Al yalnızlığımı olric.
Giderken hiç gitmeyen… kaçarken hep beni izleyen…
her adreste karşıma çıkan sensin olric...
Bak yağmur yağıyor yine… üstelik gri….
Bu aralar yağmurların rengi hep gri...
Sen… yağmur ve bir bardak demli çay...
birbirinize ne de çok yakışıyorsunuz…
sen çayı çok seversin olric…yağmuru da ben…
sensiz çay ısıtmıyor içimi olric…
bilmiyorsun ki
"koca bir ömrü harcamak" dedikleri gerçeğin altını seninle çizdim
ben...
seni özlüyorum…yağmur içimde …hep seni özlüyorum olric...
bul beni!
Çek çıkar düştüğüm kuyudan…
ki biliyorsun ben var halimle yok olma çabasındayım…
nefes aldığın her anı hayata döndürememenin telaşındayım..
yazıyorum olric…okuya okuya bul beni…
ne imla..ne satır arası... ne paragraf..
boşluk yok olric...dopdoluyum...
Buralarda kalakaldım olric...
bir o kadar durgun…Öyle bir şey işte...
görüyorum ki Benimle birlikte hiçbir şey kalakalmıyor…
zaman durmuyor insanlar durmuyor Rüzgar esiyor yine…sular akıyor…
saat inadına tik tak...akşam oluyor… sabah oluyor…
ağaçlar bir döküyor yapraklarını bir çiçek açıyor...
ben hariç Hiçbir şey kalakalmıyor olric...
Hüzne bulanmadan yaşanmıyor ki olric...
İlk açılan yaranın bir daha kapanmayacağını…
ilk kopan fırtınanın ömür boyu dinmeyeceğini…
hep ilk olanın ne varsa aniden değiştirivereceğini
nereden bilebilirdin ki olric...
Şehirler değiştiriyorum…olric…
"içimden şehirler geçiyor sen her durakda duruyor inmiyorsun"lara
takılıp kalıyorum…
Şehirler değişiyor olric… ben değişiyorum…
değiştikçe kanıyorum…
dünya da değişiyor ya...
Bir… yaşanmışlıklar olduğu gibi duruyor işte...
"Sen yok desen de...ay dolunay işte..."
ve ben vazgeçip her şeyden
hayatlardan bir gölge gibi çekiliyorum uzaklara...
herkese karşı dimdik olmak...
arkasında durmak attığım her adımın yoruyor...
Ki buralarda bilmem hangi uykunun hangi köşesinde…
beklemedeyim hiç gelmeyecek olanı
uyan olric ... doğrul... ..........seni bekliyor.....
düş değil gerçek
..............seni bekliyor...
yanımdaymışsın yalanına kendimi kandırırken
derdin tam orta yerine düştüğümün farkında değildim elbet
kimseye arka bahçelerimden geçen katarların ağırlığını duyurmadım
duymayın da artık beni...
bir yerlerde hep yanlış yapmanın telaşlı kıpırtısını yaşıyorken...
o yanlışın artık sonsuza dek düzeltilemeyeceğini bilmenin
kıstırılmışlığı ile
pusuyorum bazen....
uzun süre gecelere küsüyorum...
uzun süre kendime küsüyorum...
uzun süre kaleme...kağıda küsüyorum...hayata küsüyorum
denizin en sığ yerinden başladık yol almaya olric
şimdi kara görünmüyor gerimizde…
bugün mektuplarımı postalamak için çıktım sokağa olric
en iyi kendime yazarım ben...
`kış´ dedim, `henüz gitmek için hazırlık yapmıyor´...
hala (d)üşüyorum...(mart)
sen acıyı biriktirmeyi seversin olric…
sen biriktirmeyi seversin....hadi devam et şimdi …kuru yaprakları...
deniz taşlarını… gözyaşını… sorulamamış soruları …
senden kalan sesleri… yaşanamamış paylaşılmışlıkları…
birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü…
ve özlemi biriktirmeye…
siyah dedim en güzel taşıdığım renk...
ve herkesin üzerinden akan renk...
şimdi bunca karanlığın üstüne oturup bir mektup yazmalı ilkbahara
ve yaz´a
`hadi renklerini topla da gel´ demeli...
Sen de sıcağı pek sevmezsin olric…
güz´ü severdin sende…son baharı severdin
bu yüzden mi hep sonbaharlarda sevdik biz…
sonbahar gibi hep kaynayan bir neşeyle savrulurdun hayatın içinde
yaprak yaprak… yön seçmeden…
Ben yüzüme kondurduğum hüzünle boyardım her şeyi…
sen hazan yüzlüm olurdun olric…
Yağmur da başladı olric… Rüzgarın en delisi beni buluyor yine…
O an, `dünyayı karış karış dolaşsam´ diyorum kendime...
Gülümsüyorsun...
ne de çok yakışıyor gözlerine tebessüm…
ki gözlerin hep güler(di) senin…
şimdi Dünyayı karışlamayı unutuyorum gözlerinde...
martıları da seversin sen olric…Gülümsüyorsun yine..
Ne de çok yakışıyor gözlerine tebessüm…
Oysa ben bugün kendime mektuplarımı postalamak için çıkmıştım
sokağa...
martılar dolan gözlerinde yitiverdim...
yağmur hızlandı…rüzgar da... `kış´ dedim, `çok azimli.´
Beni hırpalamak istiyor…
az mı hırpalandım ben olric…
kapıyı vurup çıkışlarımın kar´ı dondurmadı mı beni…
daha bir buza kesmedi mi içim…
dönüşlerimdeki mora kesmiş parmaklarımı hissetmeyişim
ve yüzümde donmuş gözyaşları mı ısıtmaya çalışırken sende hep
dondun ...
ama ellerimde ki mektupları göremedin olric…
`Onları şimdi adreslerine doğru fırlatıyorum´ dedim…
Rüzgarın yağmurun önüne savurdum bir bir... Uçtular ıslanarak....
bugün kendime mektuplarımı postalamak için çıktım sokağa…
ben de takıldım köşelerine…
biliyorsun ya En güzeli senin hiç gitmeyeceğini bilmek (di) olric...
çekilip içimin kuytularına her ne varsa birikmiş içeride
dökmek var aklımda yeni mektup sayfalarına…
tut beni olric… beni her şeye rağmen tut…
yoksa karanlıklarda yok olacağım…
Ki Aşk; acıtan… kanayan yaranın yanında gözlerinin özlemi…
göz yaşlarımızın tuzlu tadı…karanlığın gölgesinin ayak izi …
belki sen… belki ben…belki biz olamayışımız…
belki aşk´ın korkuya galip gelemediği meydan…
Ki aşk hep sahip olduğum da hiç fark edemediğim olric!...
Belki ben etiketimi serseri mayın yapıştırmışlığımdan…
belki korkusuzluğumdan bir o kadar adam gibi oluşumdan…
belki de sivri topuk giyip salınamayışımdan böyleyim…
içimde ki güç uzun zamandır beni havalandıramayacak kadar ışıksız…
kanatlarımsa hiç olmadı melek değilim…yada var…
olsam olsam şeytan…ama şeytanda bir melek di değil mi ...
kullanma kılavuzum yok sorun beklide bu olric…
yanıldığım bir gerçek
Önce bir şeyleri resmetmenin zorluğunu fark ettim...
Sen ki resmedilemeyecek kadar gizlere bürünmüşsün..
ne kadar kazısam hep pentimento olric..!.
İçimin saklısına böyle bitimsiz bir acı yerleşmişken nasıl söylemeli…
kime ne anlatmalı… kimden ummalı bir çıkış...
ki Yusuf çık o kuyudan çığlıklarıyla ürperirken ruhum…
Olmayacağını bile bile...
seni inadına kirletmeyen…seni büyüten…
seni allayan pullayan…
seni bir başka raftan alıp bir başka rafa koyan
ve bir türlü en uygun mekanı bulamayan…
sana ki hiçbir mekanı yakıştıramayan aşk´tı
Ben…Aşk belki... diyerek çıktım yola…
Aşk belki… her bitenle başlayandı…
Başlayamadım olric!...
aşk dediğim benden doğandı...
gidişimin en büyük nedeni Uzaklarına çekilip… uzaklarından bakmak…
seni yeniden doğurmaktı…
Kim bilirdi ki gitmeye karar verenin…
gitmek için hangi sözün ardına gizlendiğini?
Dönmek için elbet gitmek gerekir ama sen fazla açıldın kıyından…
Çek kürekleri olric... çek kürekleri ...
biliyorsun ki ne kadar çeksen asla kıyılara ulaşamayacağız!
Kış yüklenmişken beyaz dallarına ağaçların..
ocak´tı şubat´tı en son mart´tı…
Kış ağırlığını taşıtıyorken kalplere… buza kestiriyorken yürekleri…
bana dönük adımlarının yavaşlaması
havanın soğukluğundadır kandırmacasındayım…
Oysa ağırlığı veren…
içimdeki Hüznün çığlığında ellerimi sıkışımla avuçlarıma dolan kan…
acısıyla burkulan yüzümdeki göz yaşları…
ve hiç bitmeyeceğini düşündüğüm karanlığın orta yeri...
Eğer yeniden gelseydim hayata deyip kalakalıyorum…
"Eğer yeniden gelme şansım olsaydı hayata...
tüm hatalarımı yeniden yaşardım" diyen şairin
dibe vurmuş umutsuzluğuyla karşı karşıyayım…
Bir daha dönemeyecek olmak... bir daha başlayamayacak olmak...
bir daha gelmeyecek olmak…bir dahası olmayacak olric...
bir dahası hiç olmayacak ...
En keskin can alıcı virajlarını takipteyim şimdi dönülesi yolların...
Kış hâlâ duruyor olduğu yerde... Ben duruyorum…
sen yanımdan hızla geçiyorsun uzaklara ….
Oysa bilmiyorsun ben Uzaklara yollanacak bir mektubu taşıyorum içimde…
Yazılanlar çoktan yazıldı... yaşandı ve bitti olric...
yazılanlar çoktan yazıldı bitti...
asla yinelemeyeceğiz bir daha!
Nereye gitsem yabancıyım…
ve yabancı dediğim güz hep başka…hazan başka…
Havada dolanan yağmur yüklü bulutun tadı başka…
yeşiline aldandığım sonbaharda solan yaprağın izi başka…
bilmiyorsun…
kaç gece intihar sehpalarına kendim vurdum tekmeyi
kaç gece giyotin altında kesildim
kaç gece namludan baktım dolunaya…
kaç gece senden bittim…uçurumundan düştüm kaç kere bilmiyorsun olric…
seni aramıyorum uzun zamandır…seni bulmuyorum…
seni yabancılaştığım… kaybettiğim …
bulamadığım kendimde bile aramıyorum …
ki bulduğum yerde yitirme kesinliği karşımda apaçık duruyor…
bile bile sokuyor kendini akrep…
bile bile gizli ölümlere mezar kazıyorum…
boğazıma dayalı bıçağın sancısı kanadıkça biraz daha ölüyorum…
bundan sonrası hissizlik… ötesi ise silikleşecek…
sus olric…
sus sonsuza kadar… ne sesini duymak istiyorum ne sessizliğini...
hiç bilmedin içimde kanayan sancının derinliğini
Artık hiçbir şeyine dönmeyeceğim gözlerimin ışıltısı sönmüş yüzümü
Ki seni her sabah suskunluğumla bıraksaydım
bu kadar yok olmayacak bu kadar tiz´leşmeyecektin…
yürek atışlarının "dursun artık" istemiyle bakakalacaksın…
nafile... nafile...
bir kere başladın mı artık "bitmek" denen kayboluyor…
sürekli başlıyorsun…
sürekli ardı ardına bağlanmış ip gibi asılı kalıyorsun zamana…
dursa ne çıkar… başladı ve bitmeyecek…sadece yön değiştirecek…
görüntü değiştirecek…isim değiştirecek…renk... mekan... dil...
ama bitmeyecek hiç olric…
ki her şeye bir sözleri var olric…
ben ne kadar her şeye susuyorsam
onlar o kadar her şeye çok tanıdıkmış gibi görünüyorlar…
kim olric kim ….
kim sendeki senden ...başka bir sen oluşturmadan
seni kabul etmeyi ...ta baştan kendine söylemiş
ta baştan göze alabilmişti ki…
kışın dondurucu soğuğu kadar dayanılmazdı zaman…
kitap raflarına kafamı gömüp aradığım asıl bulmak istediğimdi…
aradığım neydi olric…
kış ki önümü kesmeyi sevdi hep…
ama ben kış´a inat bir cümleyle açtım yolları bildin hep!...
ahh işte…
"hep olmayacakları mı ister insan… hep olmayacağa mı yönlendirir
yoksa olayları"
içimdekiler eylül dansından geri kalanlar ver elini olric…
aşk´ın bizi bıraktığı sahilden başlayıp bırakalım içimizdeki
tüm gereksiz cam kırıklarını…
ben elime bez bebeğimi alıp oturayım cam pervazlarında…
ben uçurayım uçurtmamı…sen bilyelerini yuvarla yokuş aşağı
ver elini olric..
"her şey güzel olacak …buda geçecek…
sen güçlüsün" diye diye yolu yarıladık bak!...
Az´ım olric...azımsanıyorum...azım sanıyorum!...
gidip bir köşede biriktirme zamanım geldide geçti bile…
ki az zamanda ne şiirler biriktirmiştim içimde…
sen şiirleri bilir misin olric? Ben bildiğini bilirim…
yorgunluğumun kimsesizliğinde titrediğin her gece …
olric bir tek sendin omzunda dinlendiğim...
Sen ile ben olric…
öğrenmeliydik yalnızlığın kaç bucak olduğunu...
ve bir ve iki ve üç olric…dönüş yok…
Sen ve ben…tükendiğinde yittiğinde her şey "yaşandı bitti"
diyebilecek gücü şimdiden toplamalıydık…
Geç mi kaldık? Olric…
Geç kaldığımızı anlamak için bile mi çok geç kaldık yoksa
Doğruya…
ne varsa beklenen.. arası kapatılamayacak mesafelerce geç kaldık…
Bitmek varsa eğer… geçmişi ak sayfalara kaydedecek …
silmeyecek beyaza boyayacak zaman bitti olric...
Bir an da… hiç olmayacak bir zamanda…
nedir bu kalabalık bu kurtlar sofrası? Ellerinde pankartlar…
`Aşk bir ihtilâldir!´ – `Aşk bir başkalaşımdır!´ –
`Aşk bir yitiştir!´ – Aşk bir ihanettir!
Semender ateşiyle etrafımı sarmışlar elini uzat olric…
uzat elini... ben kendi ihtilâlimden endişeliyim…..
ben her dokunduğumu inciten…
ben her uzandığımı yok edecek bir felaket kadar felaket!
Aşk belki… ağlamaktır...ağladıkça anlarsın…anladıkça ağlarsın…
Nasıl da eritir göz yaşı insanı…Gel seninle bir daha ağlayalım …
Yaşanmışlara… yaşanmamışlara… bir de hiç yaşanamayacaklara
Ağlamak güzeldir olric… ağlamak ki yüreğin temizlik eylemi derler…
Ama bilmezmisin cam kırıkları temizlenmiyor olric!
Her gün bir şeyler değişiyor…
ardımda Bıraktığım hiçbir şeyin bıraktığım gibi kalmadığını biliyorum…
kendimin bile o küçük şehirdeki gibi olmadığını bilmek
her defasında içimi bir parça daha acıtıyor…
kalan sadece benden ufak tefek parçalar…
çocukluğumu gömmüşüm o şehre…küçük mutluluklarımı...
zamansa inadına tepeleyip geçiyor her şeyi…
beni… seni… anıların her anını...
zaman ilerledikçe silineceğine netleşiyor geçmiş…
satır araları canlanıveriyor
isimler yüz hatlarına bürünüp çıkıyorlar karşıma…
Ne desem az… ne desem çok…
ne desem boş…ne desem yersiz ve yetersiz
Aşk´ına vurdum başımı… iflah olmam…BEN ADAM OLMAM…
ne kadar su verirsen ver…artık susuzluğumu gideremezsin
ne kadar ışık tutarsan tut… artık karanlığımı ışıtamazsın
içimde hiç dinmeyen bir fısıltı olarak kalacaksın
olric!... seni kaybetmek bir daha bulamamak demekti…
geç anladım!
Şimdi gölgemize gitmeleri yerleştirip `uzak´ dedikleri yeri
hedefleyelim gel seninle Olric...
seninle konuşmalıydım olric
çok çok önceleri ilk karşılaştığımda…kırılmamışken…incinmemişken..
henüz bu kadar yorulmamışken…
şimdi ne kadar konuşsam gözlerindeki o pus hiç gitmiyor...
hiç gitmeyecek... anlıyorum…
Neden bu kadar üzgün suskunluğuna anlatıyordun acını?
neden hep denizin karşısına … aynı yalnızlığın içinde kayboluyordun?
neden hep susuyordun?
neden hep susuyorduk?
neden hep...
seninle konuşmalıydım olric
ne kadar da benden olduğunu anlatmalıydım….
kendini artık dinlemek zorunda olduğunu bir şekilde anlatmalıydım sana
boş boş baktığın kalabalıklardan değil… kendinden medet...
o...benim evet... yani sen
ben olric, sen olric...
seninle konuşmalıydım olric
zaman aktı geçti yanından… durdun hep…bir şeyler geçip giderken
senden çok şey alıp götürdüğünü bile bile durdun…
sevgililer hep gider olric...biz kalırız artakalan onlardan
ve bize bıraktıkları cam kırıkları...
bir gün yarın diye bir şey olmayacak olric…
yarın´ımız bize varmadan ne mümkünse ya yapmalıyız beraberce
yada ölmeliyiz olric…ya tut elimden..yada bırak ölelim…
ki rüyalarım kabusa dönüşüp bizi kirletiyor olric…
Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma olric...
Düşlerin en güzelini en güzel yapan… senin duruşun...
bakışın... ve suskunluğundu.
Kendine "Yüzünü dökme küçük kız" dedirtecek kadar hazandın..
Söylesene olric bu defa susma ...Bir dahası olur mu düşlerin?
Şimdi Al yalnızlığımı ört üzerine olric...
Belki o vakit bırakıp her şeyi…
gelirim bir yerlerden başlamak için yeniden…
evet korkularla inançsızlıklarla…kırılmışlıklarla…karşı karşıyayız…
ama bil ki korkular ille de sebepli olric...
"Sevdiğini incitir insan" diyenleri haklı çıkaracak kadar acıyla
yanışım.
Ne ekersen onu biçersin diyen rüzgarım sonrasındaki fırtınalarım…
Bir şiire vurulup da hiçbir şiir olamayışım...
ve nerede… nasıl…
ne zaman sonlanacağını artık pek de umursamadığım…
bilemediğim hayatım…
Hepsi bir "yaşandı bitti" noktasının etrafında dolanıyor…
nokta gelip koyuyor sonunu…
hadi durma Al yalnızlığımı ört üzerine olric...
Duruyorum...susuyorum...
uzun zamandır... Birgün´ü bekliyorum sanırım…
bir gün her şey iyileşecek deyip
içimde Öyle büyük fırtınalar biriktiriyorum ki…
o fırtınaların her birinde "okkalı küfürler" çığlığıma kapılıp
kayboluyor...
Yutuluyorum olric…
doğru olanı yapmak her zaman mutlu etmiyor olric...
Mutlu olmak adına tüm düşüncelerimi bir kenara bırakma arzusuyla
yırtarken yazılmışları... yaşanmışlıkları ki ben mutluydum olric..
mutluyduk..mutluymuşum…biliyorum ki artık…
kendi istemedi mi gelmeyecek mutluluğum…
sahip olmayacak hayatımıza olric..
işte bu yüzden al yalnızlığımı ört üzerine…
Al yalnızlığımı olric.
Giderken hiç gitmeyen… kaçarken hep beni izleyen…
her adreste karşıma çıkan sensin olric...
Bak yağmur yağıyor yine… üstelik gri….
Bu aralar yağmurların rengi hep gri...
Sen… yağmur ve bir bardak demli çay...
birbirinize ne de çok yakışıyorsunuz…
sen çayı çok seversin olric…yağmuru da ben…
sensiz çay ısıtmıyor içimi olric…
bilmiyorsun ki
"koca bir ömrü harcamak" dedikleri gerçeğin altını seninle çizdim
ben...
seni özlüyorum…yağmur içimde …hep seni özlüyorum olric...
bul beni!
Çek çıkar düştüğüm kuyudan…
ki biliyorsun ben var halimle yok olma çabasındayım…
nefes aldığın her anı hayata döndürememenin telaşındayım..
yazıyorum olric…okuya okuya bul beni…
ne imla..ne satır arası... ne paragraf..
boşluk yok olric...dopdoluyum...
Buralarda kalakaldım olric...
bir o kadar durgun…Öyle bir şey işte...
görüyorum ki Benimle birlikte hiçbir şey kalakalmıyor…
zaman durmuyor insanlar durmuyor Rüzgar esiyor yine…sular akıyor…
saat inadına tik tak...akşam oluyor… sabah oluyor…
ağaçlar bir döküyor yapraklarını bir çiçek açıyor...
ben hariç Hiçbir şey kalakalmıyor olric...
Hüzne bulanmadan yaşanmıyor ki olric...
İlk açılan yaranın bir daha kapanmayacağını…
ilk kopan fırtınanın ömür boyu dinmeyeceğini…
hep ilk olanın ne varsa aniden değiştirivereceğini
nereden bilebilirdin ki olric...
Şehirler değiştiriyorum…olric…
"içimden şehirler geçiyor sen her durakda duruyor inmiyorsun"lara
takılıp kalıyorum…
Şehirler değişiyor olric… ben değişiyorum…
değiştikçe kanıyorum…
dünya da değişiyor ya...
Bir… yaşanmışlıklar olduğu gibi duruyor işte...
"Sen yok desen de...ay dolunay işte..."
ve ben vazgeçip her şeyden
hayatlardan bir gölge gibi çekiliyorum uzaklara...
17 Mayıs 2011 Salı
Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım
“Barajlar gibidir aşk, bunu biliyorum: Bir zerre suyun sızabileceği bir çatlak bırakırsanız, bu su duvarları yavaş yavaş kemirir ve öyle bir an gelir ki, akıntının gücünü artık kimse denetleyemez. Duvarlar yıkılacak olursa, aşk efendi olarak her şeye el koyar; neyi yapabilirim, neyi yapamam, sevdiğim kişiye yanımda tutulabilir miyim, tutamaz mıyım, gibi sorular artık boşunadır… Aşık olmak, denetimi elinden kaçırmak demektir.”
Yuvaya Dönüş
En iyisi yuvaya dönmekti ve döndüm "Scream"lerimle.
Bir palyaço gibiyim.Herkesi güldürürken,kendisi hüzünlenen
Bir palyaço gibiyim.Herkesi güldürürken,kendisi hüzünlenen
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)