24 Mayıs 2010 Pazartesi

Günlükten Notlar

*Hayatımıza amma çok kırmızı girdi. Her reklam kırmızı oldu. Tepeden inen kırmızılar, koştuğumuz kırmızılar.Bir de bir ara kırmızı noktalı filmler vardı. Cumartesi geceleri 00:30 dan sonra yayınlanırdı. İki göğüs, iki sevişme gösterecez diye, ne sanat filmlerini heba ettiler yahu.
*Osmanlıcaya sardım bu ara neden bilmiyorum,arasıra gelirler sararım birşeylere. Ondan ne zaman sıkılacam bakalım
*beynimden geçenleri direk senaryoya dökecek ve anında çekecek bir makine olsa David Fİncher, james Cameron, Woody Allen yanımda halt ederdi.
*Bir kitap vardı. "Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin O Beni Genelevde Piyanist Sanıyor" gibi birşeydi adı. O kitabı arıyorum. Bulanların, duyanların, görenlerin bana birşekilde ulaştırmasını rica ederim.
*Herkes beni akıllı sanıyor. Aptal olduğumu kimseye söyleme anne.
*Fiskos masası, masanın etrafında toplanıp, fısıldaşılan bir masa mıdır? Masanın dili olsa da konuşsa
*Fazla konuşmayı sevmiyorum, berberlerde aksine çok konuşuyor. O yüzden sevmiyorum berberleri
*Berber diyince iyice kellik ortaya çıkmış, berberde farkettim. Sıfıra vurdurma zamanı gelmiş saçları. (Hangi saç hacı, kalan bir kaç teli demek istedin herhalde)
*İç sesim bugünlerde benimle çok uğraşıyore.
*Zamanında askerden gelen bir arkadaşım sigarayı bıraktım dedim. Tam helal olsun diyeceksen ota başladım dedi heferin dedim. İyi ettin.
*Eskiden ot diyince, dışardaki otları kurutup içiyorlar zannediyordum. Çocukluk işte.
*Tam sigarayı bırakmaya karar vermiştim. Sigara yasakları başladı. Şimdi resimli sigara paketleri geliyor, inadına bırakmayacam. Yasak demesinler kardeşim, yasak dediler mi delicesine yasağı çiğneme isteği doğuyor bende. Sigara yasağı yüzünden sigarayı bırakamıyorum.
*Söylemesi zor kelimeyi son zamanlarda ne kadar çok duyuyorum. Titr,senin titrin ne dedi biri bana. Entellektüel argo "Titrin nedir olum senin" Türkçe meali "Kimsin olum sen" (Dedi biri bunu bana)(Sevgili Pınar Korkmaz'a saygılarımla)
*Uzun zamandır leylek görmedim. Sanırım onun için hiçbir yere gidemiyorum. Bir arkadaşım da çok geziyor. Leylek mafyasına şikayet ettim. Kıskanıyorum çok gezebilen insanları.
*Gazetecilik zor zanaat olmalı. Haber bulamayınca illa uydurması gerekecek. Artık neresinden uydurursa. Neden böyle birşey yazdım. Böyle bir haber okudum çünkü. Haber aynen şu "Sudan'da Alifi adlı bir adam Tombe adlı kişiyi, keçisine tecavüz ederken yakaladı. Tombe'yi bağlayan Alifi, ne yapması gerektiğini köy meclisine sordu.Köy meclisi Tombe'nin keçiyle evlenmesine karar verdi. Tombe evlenmek zorunda kaldığı keçi için 50 dolar başlık parası ödedi" Yazan kişinin hayal gücüne hayran oldum yalnız.
*Bir de gazetecilerin klişeleri vardır. Hiç birşey bulamadıklarında onları kullanıyorlar sanırım. Hazır baskı. Misal ölen kişinin arkasından, ki hele komedyense "Bu sefer güldürmedi"
*Ben gazeteci olsaydım eğer sanırım yazı işleri müdürü ile birlikte go oynardık.
*Bir ara ben go oynuyordum. Yahoo nun oyunlarında vardı sanırım, biriyle 2,5 saate yakın oynadık. Yenildim tabii. Sonra bir japonla oynadım, 10 dk da hap oldum. Uzakdoğu insanıyla go oynamamak gerekirmiş, öğrendim.
*Yemek yapmak ve yemek güzelde, sonra bulaşık mevzusu beni çok hüzünlendiriyor. Bir arkadaşımla yemek yedik. Ben sofrayı toplarım dedi, bulaşıklar sen yıka! Yıkıldım o an.
*Bir fotoğraf makinesi gördüm ve makineye aşık oldum. Şu an sadece platonik olarak aşığım makineye. Çok çok iyi bir makine değil belki ama benim çok hoşuma gitti. Sürekli resimlerine bakıyorum. Hakkında herşeyi öğrendim. Önemli olan bizim anlaşmamız.
*Çok oldu. Kaçarca

Hiç yorum yok: