11 Mayıs 2009 Pazartesi
Le Rouge et Le Noir
Eskiden bir bahar vardı, lavta ve arp,
düşmezdi elimizden Le Rouge et Le Noir;
üşürdü kadınlar, ellerimiz eldiven,
atkıydı kollarımız engerek soğukta,
karakışın ardından çözülürdü yumak:
Tuz ve tütsü, kül ve duman, kelimeler,
sesler ve tınılar ve gece: Gecenin
sonunda ışık vardı.
Le Rouge biraz daha kanadı sonra,
Le Noir koyuldu biraz daha: Aynı
çıplak at gelip sırtına aldıydı zamanı.
Bir soru sorulsa, yanıt yerine yeni
bir soruydu ağzımızdan çıkan,
mağrurdu yüzümüz hala, ama kopmuştu
bakışımız bizden: Ufukta seyreden
dümensiz gemilerdik, bekliyorduk
fırtınanın çökmesini üstümüze.
Sancılandık böylece ve doğurduk yıldan
yılı: Erkekler suskun ve kavruktular,
bir düşün pesinde yenik. Sokulmuştu
ağır ağır kurdukları imge ağı, çatlaktı
sisli gözbebekleri. Kadınlar mı getirdi
bu korkulukları, bu bürümcükten erken
doğum kefenini, onlarla mı büyüyüp
kurudu diktiğimiz ağaçlar? Eskiden
bir bahar vardı, eskiden içimizde
başlayan.
Jim Morrison, Hendrix ve John Lennon
yoktu artık; yoktu ``Göğe Bakma' durağında
şemsiyesiz bekleyen yağmur kadınları.
Herkes bir 35 yaş şiiri yazdı kendi
eksik hayatından, feşedeceğimiz dünya
inanılmaz bir hızla geçmişe doğru
kaydı: Üşümüyordu kimse şimdi,
yanlış koruda düdük çalıyordu bekçiler.
Eskiden bir bahar vardı, flüt
ve keman, Le Rouge biraz daha kana,
koyul biraz daha ey dipsiz Zaman.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder