30 Ekim 2009 Cuma

Hüzün

Neden peşimi bırakmıyor bu hüzün. Gitsin artık istiyorum. Durup dururken gelip tam kalbimin üstüne çörekleniyor. Delik deşik zaten kalbim. Neresine tutunuyor yüreğimin, bu saçma hüzün. Sadece yüreğimde otursa iyi arasıra boğazıma kadar çıkıyor da düğümlüyor boğazımı ve yumru oluşturuyor. Ne garip şey bu hüzün. Hüzün kovan kuşu nerde peki

Üç aynalı kırk oda

Birgün hayatımı yazacağım.Herkes kağıt üstüne yazılanları benim hayatım sanacak, ben de hayatımı saklamış olacağım böylelikle. Saklanmanın en iyi yolu fazla görünmektir, biliyor musun? Herkes seni gördüğünü sanır, sen de rahat edersin. Kasada oturan kız gibi! Herkes kasadaki kızı görür, ama kimse tanımaz. Günün birinde yazdıklarımdan bir perde çekeceğim.

21 Ekim 2009 Çarşamba

...

Benim söylemek için çırpındığım gecelerde
Siz yoktunuz.

Scream

Karanlık, gece, denizin karşısında bir bankta tek başıma ben. Gemilerin seyrediyorum, gemilerin içindeki insanları düşünüyorum. Gemi restaurantlarındaki insanları seyrediyorum. Ne kadar mutlu gözüküyorlar, içkinin verdiği mutluluk mu, yoksa sahiden mutlular mı? Vazgeçiyorum onları seyretmekten, gemileri seyretmeye devam. Bir türkü mırıldanıyor dudaklarım birdenbire aklıma geliveren " Bakakalırım giden gemilerin ardından, atamam kendimi denize, dünya güzel, serde erkeklik var ağlayamam" Orhan Veli'nin şiiri olduğunu biliyorum ama şarkıyı kim söylüyordu, hatırlayamıyorum. Aklıma geliyor sonradan Ezginin Günlüğü. "Serde erkeklik var ağlayamam" diyor Orhan Veli, " Erkekler ağlamaz" diye şarkı söylüyor Sezen Aksu. İkisine de aldırmadan ağlıyorum. Rahatlıyorum kalkıyorum. Bir sigara yakıyorum. Başka bir şarkı düşüyor aklıma " Sigaramın dumanına sarsam saklasam seni" Mırıldana mırıldana karanlıkta kayboluyorum...

19 Ekim 2009 Pazartesi

Gönderilmeyecek Mektup

Sen geçmişinden korkup duvarlar ördün kendine. Açtım, kaldırdım duvarları, duvarlarından içeri girdim. Ama geçmişin seni öyle bir sarmalamıştı ki, sen geçmişinden, benim kalbine ilerlememden korktun ve beni geri püskürttün. Duvarını öyle bir ördün ki, girmek mümkün olmadı bir daha. Geçmişinde yaşadığın için bugününü yaşayamıyorsun. Anlattığın bazı şeyler acı veriyor hala, geçti demekle geçmiyor kimi şeyler, sen nasıl unutamıyorsan geçmişini, bende unutamıyorum seninle olan geçmişi.
Hayallerin vardı, hayallerinini önüne geçmemek ama yanında olmak istedim. Ama sen ne yanında olmamı istedin, ne de hayallerinde bana yer açtın. Sen sadece benim sakinliğimi bir liman olarak kullandın. Demir almak zamanı geldiğinde ise limandan arkana bile bakmadan ayrıldın.
Kendinle ve geçmişinle o kadar ilgiliydin ki, kendi sesinden benim çığlıklarımı duymadım. Şimdi senin görmediğin bir yerde atıyorum çığlıklarımı, neye yarayacaksa...
Ama sanırım... Sanırım ben iflah olmam. Hala...

( Biliyorum sopalığım )

16 Ekim 2009 Cuma

Mim

Mlk beni mimlemiş. Mim gelmiş boş çevirmek olmaz. Biraz zor olacak ama başlayalım bakalım
1- Ülkenin en rahatsız olduğu zamanlarda herkesin rahatsız olması yetmezmiş gibi bir Haziran ayında annemi de gecenin bir köründe rahatsız ederek doğmuşum.
2- Feci halde İkizlerim.
3- Kitap okumayı seviyorum. Ama belirli bir tercihim yok. Bazen fantastik kitaplara, bazen psikolojik kitaplara, bazen gerilim kitaplarına takarım. Ama gerilim diyince Grange ı seviyorum ama bir de Maxime Chattam ı. Bazen Maxime ile Grange ın aynı kişi olduğunu düşünüyorum.
4- Film seyretmeyi seviyorum. Her şeyi, her çekileni seyretmek istiyorum. Festival filmlerine ayrı bir ilgi duyarım. Kimsenin sevmediği filmleri seviyorum.
5- Fotoğraf çekmeyi seviyorum. Gerçi uzun zamandır, çekemiyorum. Çekmeye başladığımda bir blog daha açıp yayınlamayı düşünüyorum.
6- Futbol, basketbol ve voleybol oynadım, boyum kısa olmasına rağmen ama hepsini sakatlanıp bıraktım.
7- Futbol maçlarını seyretmekten hoşlanmam, keyif almam. En uzun seyrettiğim maç 15 dk sürdü.
8- Tiyatroyu severim. En beğendiğim oyuncu bir çok insan beğenmese de Ferhan Şensoy'dur.
9- Satış elemanıyım. İşimden nefret ediyorum.
10- Aynı zamanda ön muhasebe elemanıyım. Muhasebeden de nefret ettim.
11- İzmire yerleşmek istiyorum.
12- Kendi işimin patronu olmak istiyorum.
13- Romantiğim
14- Kıskançlık kelimesinin anlamını bilmediğimi varsayıyorum.
15- Meraklıyım ama belli etmem.
16- Kimi zaman çok konuşurum. Kimi zaman da susarım. Susmakla bir çok şey anlatırım aslında anlayana...
17- İyi bir dinleyiciyimdir.
18- Kendi yaptığım düzenimin bozulmasından hoşlanmam. Aradığım şeyi bulmalıyım
19- Safım biraz.
20- Bütün gün çalan telefon seslerinden sonra eve geldiğimde çalan telefondan irkiliyorum.
21- Yazın müşterilere sürekli yalan söylemek zorunda kalıyorum ve bundan hoşlanmıyorum.
22- Arkadaşlık benim için değerlidir.
23- Hayatımda hiç kavga etmedim. Tartışmaktan dahi hoşlanmam. Konuşarak sorun çözüleceğine inanırım.
24- Kimi zaman depresif, kimi zaman maniğim.
25- Hafif yağan yağmuru seviyorum.
26- Yaz günü çocuğu olmama rağmen sonbaharı seviyorum.
27- Dökülen kurumuş sarı yaprakların üzerine basmaktan çıkan ses yüzünden hoşlanıyorum.
28- İlişkilerde adımdan olsa gerek özgürlükten yanayım.
29- Kitapların kıvrılmasından ve yapraklarının sayfa belirlemek için kıvrılmasından hoşlanmam.
30- Üşengecim
31- Karanlıkta oturmayı seviyorum.
32- Denizi seyretmeyi seviyorum.
33- Yazı yazmayı da seviyorum.
34- Murathan Mungan, Orhan Veli, Ümit Yaşar, Özdemir Asaf ve Edip Canseverin ayrı bir yeri vardır benim için
35- Hayalperestim.
36- Dedelerimin doğduğu topraklara gitme niyetim var.
37- Mizah dergilerini her hafta aksatmadan alırım.
38- Uykuyu seviyorum. İşten eve geldiğimde bir saat şekerleme yaparım.
39- Asla kahvaltı etmeden ve kahvaltı sonrası sigaramı içmeden evden çıkmam.
40- Yürümeyi seviyorum.
41- Bayramlarda seyranlarda, dayılarımla teyzelerimle hep beraber olmayı
seviyorum.
42- Aşka inancımı kaybediyorum.
43- Teknolojik aletleri severim. Portatable dvd playera taktım bu ara onu almak istiyorum.
44- Ağlarım, erkekler ağlamaz lafına aldırmadan ve inkar etmem ağladığımı itiraf ederim şekilde görüldüğü gibi :)
45- Birbirlerine saygısı olmayan insanlardan hoşlanmıyorum.
46- Kendime yapılmasını istemediğim şeyleri başkasına yapmam.
47- Beni uzun zamandır görmeyen insanların "Saçları beyazlatmışsın" lafına feci halde gıcığım. Başka bir cevap vermek istiyorum ama terbiyem müsaade etmiyor. Kendimi tutuyorum.
48- Kolay sinirlenmem.
49- Kolay kırılmam.
50- Herkesi affedebilirim. Ama bana yalanlar söyleyip, dolandıranı ve aldatanı asla
51- Pazar günleri yatak keyfi yapmayı seviyorum.
52- Ayrıca Pazar günleri kahvaltı keyfini de seviyorum. Ağır ağır tadını çıkara çıkara
53- Yemek seçmem. Ne bulsam onu yerim.
54- Gemide rakı-balık muhabbetini seviyorum.
55- Arkadaş evlerinden film çalmak mübah, kitap çalmak günahtır, desturuna inanırım
56- Çabuk sıkılırım.
57- Kasımpatının ve fesleğenin kokusuna biterim.
58- Koku deyince Axe tercihim
59- 160 cm boyum Kısa boyluluğumla dalga geçilmesin diye önce ben boyumla dalga geçerim.
60- Çoğu zaman kendimi seviyorum.
61- İlk çocuk sorumluluğunu taşıyorum
62- Kuralların bozulmak için olduğuna inanırım
63- Dumanlı hava sahasını destekliyorum
64- Küçükken bilgisayar mühendisi olmak istemiştim. İnşaat okudum. Muhasebeci oldum.
65- İnsanın 100 maddede kendini tanıtması ne kadar zormuş öğrendim
Burada son veriyorum mime, sıkıldım ve bir kural daha bozuyorum kimseye paslamıyorum :)

13 Ekim 2009 Salı

Gölge Oyunu

Gölgeme bak gölgeme
Amma aşık, amma divane
Oturmuş kanepesinde gurbet elin
Kendini seyreder gözlerimde
Amma aşık, amma divane.

Gölgene bak senin gölgene
Amma fakir, amma biçare
Ceplerini elleriyle doldurmuş
Aynı kanepesinde gurbet elin
Amma fakir, amma biçare.

Ya öbür adamın gölgesi, öbür
Amma hinoğlu hin, amma hergele
Ayıp fiiller kuruyor belli
Kulakları toprağın üstünde kocaman
Amma hinoğlu hin, amma hergele.

Gölgelere bak gölgelere
Amma işsiz güçsüz, amma avare
Şarkılara inanıyorlar bütün gün
Hepsi de aynı şarkının insanları
Amma işsiz güçsüz, amma avare...

Bırakıp Gittin Beni

bırakıp gittin beni bütün kapılarda

bütün çöllerde tek başıma kodun
şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim
vardığım hiç bir yerde değildin
sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam
hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını
denizde dalgakırandan da boşluğunu bir günün
seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği

bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz
her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin
düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden

başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç
bana bakıp görmediğin için
ben yokken içini çektiğin için

ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen

12 Ekim 2009 Pazartesi

İnat Hikayeleri

happy monday

biraz geç oldu ama buldum

Scream

Aşka ah edip aşktan korkmak ne demek, sevilmek istenip, sevenin sevgisinden korkmak ne menem bir şeydir?

Su 100 derecede kaynar, kağıt 451 fahrenheit ta yanar,peki sabır kaç derecede taşar?

9 Ekim 2009 Cuma

Şizofren Aşka Mektup

Gittin...

Dudagima çocuksu susuzlugumla asla doyamadigim öpücüklerinden birini kondurup gittin. "N'olur öyle bakma bana" dedin en son... Daha birkaç dakika önce gözlerimde varliginla alevlenen yasam sevincinin yerine boyun egmis donuk ve daha simdiden hasretinle kavrulmus bir karanligi birakip gittin...
Dolmustu zamanin...
Yüregimdeki kum saatini o göz açip kapayincaya kadar geçen "sen"den sanki asirlarca tükenmek bilmeyen "sensizlige" tersyüz ederek gittin.
Içimde günlerdir yoklugunla zayiflamis kalbi kupkuru kalmis ask çocugunu sevginle emzirme sarhosluguyla delirdigim su "üç saatin" içindeki yüzlerce "an"i "ani"ya dönüstürerek...
Önce gözlerim öksüz kaldi yoklugunda. Sonra nefesinin o bugulu sicakligindan mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarlari...
Gittin...
Iki askin arasinda saskin ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbini cebine koyup baska bir eve gittin uyumaya. Artik senin degildi evin. "sizin"di. Benim özledigim o eski evin degildi gittigin...
O eski ev... Oturup zamanin o yagmursuz o parça parça yüzüne bakarak günesin bütün gün sadece yalayip geçtigi los pencerelerinde dalginligimizi biriktirdigimiz o ev...
Susardik bazen... Ansizin hesapsizca belki de yorgun düserek... Akildisi bir hizla devinen imgelerin ortasinda bir çig gibi ömrümüze yigilan anilardan birini seçip dondurarak... Hayat çok eskilerden gelen sonsuz bir ritüel gibi bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafimizda umurumuzda olmadan...
Elin çaya uzanirdi...
Tenim dudaklarini özlerdi...
Bir sözüm siirin olurdu... Demlenirdik.
Gömüldükçe düslerin o büyülü uykusuna askimin kalbimdeki ilahi melodisi çalinirdi kulaklarina birden. Nasil da ürkerdin. Karanliktan korkan bir çocugun teselli isligi gibi bölerdi sesin suskunlugumuzu...
Ruhlarimizin biryerlerde bulustuguna düslerimizin biryerde kesistigine inanmak istedigim bu hayattan çalinti anlari beni bunun aksine inandirmaya çalisan bir sesle ve ilk önce hep sen bölerdin.
Iste böyle anlarda yüzü daha da netlesirdi dünyaya gözlerinden bakan o yarali çocuklugunun...
Iste ben en çok seni içimden dogru sevdigim böyle anlari severdim...
Hayatin içinde seni barindirdigi her karesinde uzun uzun soluklar alarak o günlük o siradan ayrintilarini alabildigince büyütüp içinde kaybolarak severdim seni... Odanin içinde varligina yillardir asina oldugun bir esya gibi sessizce kaybolarak seni izlemek ve basinin üzerinden sonsuzluga akip giden düs bulutlarinda sekillenen her sözü yüregimde senin için büyüttügüm siire misra yapip eklemekti seni sevmek...
Sevmek hayatina taniklik etmekti benim için...
Sabahlari evden çikmadan önce uykundaki o en masum halini öpücüklere bogarken "gitme" diye sayiklayan sesine kiyamayip patrona binbir yalanlar uydurarak sik sik ise gitmemekti seni sevmek...
Sana kahvalti hazirlamakti. Özenle hazirlidigim sofraya istahla oturup "Sen var ya bir meleksin neden seninle evlenmiyorum ki ben... Senden daha iyisini mi bulacagim" diyen muzip sözlerine sevinmek belki de çocukça inanmakti... Ince ince kiyilmis tabaga motif gibi islenerek dizilmis ve hep sevdigin gibi üzerinde zeytinyagi ve limon gezdirilmis domateslere yaptigim mezelere duydugun minnete sasirmakti...
Hayatina eklemekten çilginca zevk aldigim o sefkatli inceliklere duydugun minnete...
Seni sevmek bundan yillar önce seni bir idol gibi içimde büyütüp hayranligimin yavas yavas aska dönüsünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldigim mektuplarima ayni incelikle ayni özlemle ayni hayranlikla verdigin cevaplarina inanmamakti... Tüm israrlarina ragmen bu essiz büyüyü bozmaktan çekinip aylarca seni bir kez bile aramamakti. Sonra ansizin yollara düsüp çocuklugumda kalbimde filizlenen sevdasi senin askinla yeseren bu kentin sokaklarinda izini sürmek kendi sözlerinle "bu inceligin ve bu derin anlayisin yüzünü" yani o merak ettigin yüzümü gözlerine tasimakti... Bulustugumuz cafede aylarin günlerin telasi ve susuzluguyla anlattigin seylerin hiçbirini algilamadan sadece hayranlikla seni o hepimiz gibiligini seyrederken masanin altindan bir türlü çikartamadigin o telasli o çocuk ellerinde kendini eleveren heyecanina inanamamakti...
Seni sevmek o gece raki içtigimiz köhne meyhaneden çikip yürüdügümüz sokaklarda Nisan ayinda bir mucize gibi gökyüzünde dans eden kar tanelerinin Tanri'nin bu ask için gönderdigi bir isaret olduguna inanmakti...
Seni sevmek kadinligimi bedenimi ve hazzi ilk defa seninle kesfetmekti. 17 yildir sanki sadece senin için sakladigim bedenimi en ufak bir tereddüt duymadan ve beklentisiz bir sarhoslukla sana sunmakti... Her dokunusunda kutsal bir ayinin o sicak ve tatli sarabini yudum yudum içer gibi...
Seni sevmek askin ugruna ama senden izinsiz baska bir kentteki hayatimi sifirlayip yasadigin kente yasadigin gögün altina islandigin yagmurlarin altina gelip yerlesmekti. Senden baska bu koca kentte bir basinalik ve kimsesizlikti seni sevmek... Sokaklarda tek bir tanidik simaya rastlamamaya alismakti güçlükle... Hücrelerimle beraber çogalan askini özgürce ve sinirsizca yasamak için ailemin sefkatli ve anlayisli kollarindan siyrilip kanatlanmak yillanmis can dostlarin sevgisini çok uzaklarda birakmakti...
Seni sevmek yalnizligin soguk kollarindan biraz olsun siyrilip nefes alabilmek için geceleri saatlerce tek basima Beyoglu'nun karanlik sokaklarinda kalabaligin soluguyla isinmaya çalismakti. Hiç tanimadigim insanlarin yüzünde senin yüzünü aramak onlarin kaybetmis umutsuz hayatlarinda yarali geçmisinin ve çocuksu düslerinin izlerini sürmekti...
Seni sevmek bu kentin tozlu soluk isiklari ruhumu isirirken ayni gecenin yildizlari altinda seni deliler gibi özlemekti... O geceyi de kollarinda geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolasip barlarda kahvelerde oturup eve dönüsünü beklemekti... Bazen bu bekleyislerin sonu yorgun düsmüs bedenimi sürükledigim evimde o gece bir baska kadinin yaninda uyumana aglamak olurdu sabaha kadar... Ertesi gün bir sizofren gibi hiçbir sey olmamis gibi tekrar seni sevmeye koyulurdum...sasirirdin.
Çünkü seni sevmek direnmekti sevgili... Güçsüz olani acimasizca yokeden bu kentin hoyratligina ve senin için artik inanmaktan çoktan vazgeçtigin yasadigin hayalkirikliklariyla çok uzun zamandir kaybettigin o ask duygusunun gerçekliginin canli ispati olmaya direnmekti... Kalbine inançla ask tohumlari ekmekti seni sevmek... Sevmek o yitirdigin ask sarkisi adina sana umut vermekti...
Seni sevmek ait oldugun gökyüzünde seni özgür birakmakti... Koparmamakti kanatlarini... Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynagindan baska sevgilerin siirine ekledigi misralardan kiskançlikla seni mahrum etmeye yeltenmemekti...
Sevmek ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razi olmakti... Çocuksu bir saflikla tek vazgeçemeyeceginin ben olduguma kendimi inandirarak hayatina boyun egmekti...
Seni sevmek bir babayi bir canyoldasini hayatinin sonuna kadar yaninda oldugunu bildigin güvenilir bir dostu ilgiye ve sefkate doymayan çaresiz bir küçük çocugu ama en çok da tutkulu kiskanç ve yüregi sonsuz maviliklere akan bir deli asigi sevmek gibiydi... Birgün ansizin telefonda duydugun bir sese ya da yeni tanistigin bir kadina asik oldugunu sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasil kiskandigimi görmek isteyen abartili bir heyecanla söylediginde telasa kapilmamak bunun gelip geçici bir duygu olduguna ve asla benden vazgeçemeyecegine inanmakti... Yine de içimdeki o kaçinilmaz endise ister istemez sarardi yüzümü... Sesim solugum kesilirdi birden... Iste öyle anlarda beni simsiki sarip tutkulu bir sevismenin ilk öpücüklerini dudagima kondururken "Sen küçücük bir kizsin biliyor musun" diyen sefkatli sesini severdim en çok... Ve aslinda ben dahil hiç kimseye asik olamayacagini düsünür hüzünlenirdim...
Rüyalarimin gül kokusu...
Sonra birgün aska açildi yüreginin sürgüleri...
Sonra birgün siirlerin baska bir askin kokusuna büründü...
Yikildi tabularin... Kirildi zincirlerin... Uzagima düstün..
Bu defa farkliydi hissetmistim. Yalniz bedenini degil ruhunu da paylasmaya baslamistin bir baska kadinla...
Sonra sevmek yavas yavas kayisini izlemek oldu avuçlarimdan... Seni sevmek sen sabaha karsi uyudugumu sanarak yanimdan kalkip bir baska yürekle telefonda özlem giderirken içimde kopan firtinalari susturmaya çalismak oldu sessizce...
Habersizce kapini çaldigim o gün kapinda kalip içeri girememek oldu...
O güne kadar hiç olmazsa bana karsi dürüst olmanla yasadiklarini benden gizlememenle yalan söylememenle avunuyordum... Ama bir baskasini incitmemek üzmemek için ondan gerçekleri gizledigini yalanlarla da olsa onu korudugunu farkedince bu avuntu da terketti beni... Yalanlarini bile kiskanir oldum.
Neden dürüst olmak için beni seçmistin sanki... Gerçegin acimasiz zindanlarinda neden beni kilitli birakmistin...
Ne çok düsündüm bu sorularin cevaplarini... Ne çok sorguladim kendimi nerde hata yaptigimi neyi eksik biraktigimi...
Kadinca oyunlardan haberim olmadi hiçbir zaman. Seçtigin yasam biçiminden koparmak seni soluksuz birakmak demekti benim için. Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi? Acaba istedigin bu muydu? Seni yanlis mi tanimistim?.. Bana hep ne kadar asil bir yüregim oldugunu söyler dururdun... Isyanim kalbimin ezilmis parçalarinin üstünü örtüp sessizce çekip kapini çikmak olurdu en fazla...
Yalniz kalmak istedigini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder çikip giderdim... Özür diler gibi bir sesle onun gelecegini söylediginde sessizce çikip giderdim... Karsinda ben otururken onunla saatlerce telefonda konustugunda çikip giderdim... Hep giderdim...
Bu onurlu tavrimdi belki de ezen yüregini... Vazgeçemedigin tek yanim buydu belki...
Sonra sevmek yarali kadinligimi baska yüreklerle avutma yanilgisina kapilmak oldu... Buna hakkim oldugunu söyleyip dursan da biliyorum aslinda içten içe hiç affetmedin beni... Sen çoktan parçalanmistin zaten... Benim de yüregimi böldügümü düsünmek sana bile agir geldi... Oysa ben seni degil kendimi cezalandiriyordum baska bedenlerde... Ruhumu kemiren bu deli aski cezalandiriyordum... Bunu anlamadin mi sevgili?
Sevmek seni degil çocuklugumu düslerimi kendimi aldatmak olmustu artik... Bana baglanan masum asklari seninle aldatmak olmustu... Kimseye veremedim yüregimi. Ne zaman baksalar içime yüregimin kirik aynasinda kendilerinin degil senin yüzünün aksini gördüler hep. Sessizce çekip gittiler. Farketmedim bile gittiklerini...
Gittin...
Seni sevmek bensiz akip giden hayatina bir yabanci gibi uzaktan bakmak oldu çoktandir... O çocuk ellerinin bir baskasinin saçlarinda gezindigini aniden özlemle sarilip bir baska yüzü öpücüklere bogdugunu sabahlari uykunda bir baska kadina sarilip bir baska yüzü öpücüklere bogdugunu sabahlari uykunda bir baska kadina "gitme" diye sayikladigini düsünmek oldu seni sevmek... Geceleri kokuna hasret yatagimda ter içinde uyanmak kendimin bile affedemedigi bir bencillikle kalbindeki tek askin benimki olmasi için gözyaslari içinde Tanri'ya yalvarmak oldu..
Seni yasak bir ask gibi gözlerden uzakta rutubetli duvarlar arasinda yasamak oldu sevmek... Beni hayatindan disladigin için öfke nöbetlerine kapilip bana bile yabanci gelen hiç tanimadigim bir sesle sana bagirmak haykirmak aglamak sonra pismanlikla affedip tutkuyla sana tekrar sarilmak oldu...
Yabani bir ot gibi ruhumu sarip sarmalayan öfke ve kiskançlik duygulariyla benligimden uzaklasmayi kendime yakistirmamak sikisip kaldigim bu karanlik dehlizde kendi kalbimde yalnizligimda sensizligimde kendi askimla delirmek oldu artik seni sevmek...
Simdi bu aciya bir son vermesi kendisini terketmesi sonsuzluga birakip gitmesi için birbirine yalvaran iki yüregiz artik... "Ayazda Iki Yürek" gibiyiz...
Sen benim sizofren askimsin... Bense senin kanayan vicdaninim...
Affet beni sevgilim... Verdigim sözleri tutamadim...

6 Ekim 2009 Salı

İstediğin Gibi Yaptım;Artık Kalbim Yok!

artık kalbim yok ağladığımda sana
düşündüğümde seni artık kalbim yok
seni anlatırken birilerine,atmıyor kalbim
atmıyor kalbim seni gördüğümde rüyalarımda
İstediğin gibi yaptım;artık kalbim yok!
Küçük bir velede verdim onu,oyuncak niyetine
fırlattım attım doyursun karnını diye bir sokak köpeğine
suda sektirdim bir kiremit parçası gibi
ve bekledim batmasını
bekledim batmasını yanan bir gemi
nasıl ağlayarak denize dökülürse

İstediğin gibi yaptım;artık kalbim yok!
Artık kalbim yok baktığımda eski resimlere
özlediğimde seni
arta kalmış bir kalbim yok!
YOK!

...

Eski kitaplarımın peşine düştüm. Ama ne yazık ki bulamıyorum. Verdiğim kişi bir başkasına vermiş, o bir başkasına o da bir başkasına. Akıbeti kayıp kitaplarımın. Tek çarem kitapları tekrar almak. "Ama kitaplar da çoook pahalı" diyen insanlardan değilim. O yüzden tekrar satın alıyorum. Bundan sonra kimseye de kitap yok.

Geçen temizlik yaparken, biliyorsunuz her temizlikte odanın şekli şemali değişir, yani en azından biz de böyle, neyse kitaplıklarımın yeri değişti. Yeri değişirken de kitapları boşaltıp, tekrar koymak zorunda kaldım. Bir ara feci şekilde fantastiğe sarmışım. Elimde hemen hemen neler olduğunu biliyorum ama bir sürü kitabımında kayıp olduğunu gördüm. İçim burkuldu. Çünkü kitaplarımın bir çoğu ilk basım ve ilk çıktığı gibi almıştım. Çünkü kitapçım, çalıştığım dükkanın hemen yanındaydı. O yüzden hangi kitap ne zaman ne çıkacak, ertesi gün hangi kitap gelecek bilirdim. Neyse sonuçta benim için değerliydi.

İstanbula gittiğimde kitapçı bir arkadaşıma uğradım. Masasının üzerinde sanki beni bekliyormuş gibi "Küçük Prens" duruyordu. Nasıl mutlu oldum. İnsan bir kitaptan bu kadar mutlu olur mu? Benim de böyle ufak mutluluklarım var işte. Arkadaşımın çalıştığı dükkanda dolanırken ordan bir kitap bana "hişt hişt" yaptı. Döndüm arkama bir baktım " Fahreneit 451" bana göz kırpıyor. Allah dedim süper. Filmini de kitabını da çok sevmiştim. Hemen "Küçük Prens" le ikisini tanıştırıp çantama attım. Yavaş yavaş hepsini toparlayacam. Ama sanırım en zoru Murathan Mungan olacak. Epey bir kitabı kayıp çünkü. Çok para gidecek ama değer be...

3 Ekim 2009 Cumartesi

Aşk Asla Paylaşılmayan Sır

Leyla'ya sordular ;
"Sen mi Kays'ı daha çok sevdin; yoksa o mu seni?"
Kara gözlü, kara saçlı, kara benli Leyla iç geçirdi, üzüldü:
"Dostlar, bu nasıl bir soru, bana böyle bir soruyu nasıl sorarsınız ki?!.. Elbette ben onu daha çok sevdim, onun beni sevdiğinden..."
"İyi ama Leyla, o senin için deliye döndü, çöllere düştü, adı Mecnun'a çıktı ve kurtlarla, kuşlarla konuşur oldu..."
"İşte bakın, o gitti, bana olan aşkını ona buna anlattı, ben ise aha şuracağımda, kalbimin içinde onun aşkını saklayıp durdum, hiç kimse ile ne paylaştım, ne kimseye dert yandım. Şimdi siz karar verin, o mu beni daha çok sevmiş; ben mi onu?!.."

1 Ekim 2009 Perşembe

Hayatımız Şifreli

Radyo Televizyon Üst Kurulu yani kısa adıyla RTÜK efendi "Bir Bulut Olsam" "Aşk-ı Memnu" dizilerini ve "Vicdan" filmini sakıncalı bulmuş, "çocukların ve gençlerin zihinsel ve ahlaki gelişimini engellediğini varsayaraktan. Sanırım ben zihinsel gelişimini tamamlayamamış, ahlaksız bir bireyim. Çünkü çocukluğumdan beri film izlerim. Bir çoğunda da sevişme sahneleri var. Zamanında RTÜK uyarsaydı "hııı cızzz seyretme onları,, zihnin gelişmez, ahlaksız, terbiyesiz birşey olursun" deseydi, seyretmezdim RTÜK te geç kaldığının farkında olmuş olacak ki bir takım önlemler alma telaşına girmiş, geri kalanları kurtaralım diye sanırım, işte haberi;

Dizilerdeki sevişme görüntülerinin aile yapısına zarar verdiğini söyleyen bakan Aliye Kavaf, yerli dizilere şifre getirilmesini sağlayacak yeni bir uygulama üzerinde çalıştıklarını açıkladı.

Çığrından çıkan yerli dizilerle RTÜK başa çıkamayınca konuya bakanlık el attı. Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, dizilerdeki sevişme sahneleriyle ilgili net konuştu: "Türk aile yapısıyla örtüşmeyen programlar için şifre uygulanacak"
Türk aile yapısıyla bağdaşmayan dizilerin şifreli olarak yayınlanması konusunda çalışma başlattıklarını söyleyen bakan Kavaf, televizyonda yayınlanan dizilerle ilgili yeni bir uygulama üzerinde çalıştıklarını söyleyerek, "Türk aile yapısıyla örtüşmeyen programlar için şifre uygulanacak" dedi. Aliye Kavaf şöyle devam etti:"Toplum olarak en büyük değerleri bir arada değerin aile kurumu olduğunu her zaman övünerek söylüyoruz. Ancak aile kurumunun da olumsuz birtakım gelişmelerden korunması gerektiğine inanıyoruz. Aileyi bir arada tutan değerlerde erozyona uğrayanlar varsa yeniden canlandırılması var.Olanların da güçlendirilmesi ve pekiştirilmesi gerekiyor. Güçlü aile yapısının inşa edilmesi, sürdürülebilirliğinin sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Bununla ilgili çalışmalarımızı ilerleyen günlerde kamuoyuyla paylaşacağız."
Aile yapısına zarar verecek görüntülerin ve yayınların, değerlendirilmsi ve gözden geçirilmesinin önemine değinen Kavaf, "Bu tüm dünyada böyle. O görüntülerin eylemleri ve söylemlerin olduğu her neyse işte yayınların bir şifresi vardır. Onu seyretmek isteyenler o şifreyi satın alırlar ve seyrederler. Ama kontrolsüz, şifresiz bir şekilde bu yayınlar dünyanın hiçbir yerinde yok. Bizdede öyle olması gerektiğine inanıyorum" diye konuştu.

Sayın Aliye Hanım hangi dünya da yaşıyor acep, hangi ülkede varmış bu kadar sansür ve bu kadar kontrol. Hadi itiraf edin, hanginiz, kadın-erkek farketmez zamanında yayınlanan Tutti Frutti yi seyretmediniz, ya da sevişme sahneleri çıktığı zaman kanal değiştirdiniz. Eminim ki bir çoğunuz izlediğinizi söyleyeceksiniz, o zaman hepimiz zihinsel gelişimini tamamlayamamış ahlaksız insanlarız. Ben demedim RTÜK dedi :)

Yuva

Yanyana geldikçe daha uzak
Birlikteyken daha kimsesiz
Bir ağırı sızım sızım yeri belirsiz
O da yalnız
Ben de yalnız
Acılar tütüyor bacamızdan
Görünmeyen taş duvarlar örmüşüz
Duvar olduk kendimize kendimiz
Ne yana dönsek
Kendimize çarparız