*Merhaba
*Geçen ev telefonum çaldı.Pek alışık değilim telimin çalmasına. Bir de çalınca artık modem bağlantısı gidiyor. Petek Dinçöz aradı. Benim hakkımda yazmaktan vazgeç yoksa bir şarkı yazarım sana morarırsın dedi. Tırstım. Kapadım teli. Zaten nadir çalan telefonumda bir gün Tuğba ÖZAY arayacak diye çok korkuyorum.
*Lost fenomeni bitti en nihayetinde, kimilerine göre anlamsız bir sonla bitti. Ne olduğunu anlayamamışlar. Geçen bir arkadaş anlattı anlattı. Sencede öyle değil mi? Senin yorumun nedir dedi. Ben hiç lost seyretmedim, dedim. Çok şaşırdı. Boşuna mı anlattım yani dedi. Evet dedim.
*Lost fenomenlerine bir sürpriz. Gerçi sürpriz olmaktan çıktı. Takip edenler bilir. Stephen King'in 7 ciltlik Kara Kule serisi çekilecekmiş. Zaten Lost senaristleri King hastası ve 7 sezon çekmeyi planlıyorlarmış.
*Geçen filozofları düşündüm. Sokrates, Nietzche, Montaigne vs, gerçekten büyük laflar eden adamlar, düşünmeye sevk eden adam bunlar. Az düşünüyorum ya neyse. Acaba dedim neden Türkiye'de filozof yok varsa bile neden sözleri bu kadar etkili değil diye düşünürken bir ampül yandı kafamda. Var aslında bizim filozofumuz, değerini şimdi bilmiyoruz ama ilerde çok tartışılacak sözleri var. Açıklıyorum bu zat-ı şahanelerinin adını, hazır mısınız. Nihat Doğandır efenim. "Saygıda sıfır hata ile oynarım" lafı beni en çok düşündüren lafıdır. Akıllara zarar.
*Geçen sene Leman Sam bir açıklama yapmıştı. "Ben çok titiz biriyim, mutfağıma giriyorlardı.Girmesinler diye de bahçede patates püresi. Ama baktım mutfağımdalar hala. "E arkadaşlar hadi gidin artık" dedim ve ertesi gün bir tane bile hamamböceği kalmadı mutfağımda" Benim evimde de karınca gördüm bir tane girmesin diye şeker bıraktım bahçeye. Arkadaşlarını da toplayıp gelmiş. Ama ayıp oluyor gidin artık dedim. Gitmediler. Artık onlarla beraber yaşıyorum. Ama çok tembeller ya da bana tembelleri denk geldi. Eve geliyorum. Ne yemek yapmışlar, ne temizlik. Ekmek benden su benden geçinip gidiyorlar.
*Rütük Hanımın çiftliği dizisine ceza vermiş. Kadına küfür ediliyor ve aşağılanıyor diye. Güzeeel. Bunu sevdim. Peki başrol oyuncusunun dövüldüğü sahneye niye ceza vermediler meraktayım. Aralarında tartışmışlar gerçi ama cezaya gerek görmemişler. Yani burdan çıkan sonuç kadına küfür edip aşağılayamazsın ama dövebilirsin mi? Kadının dövülme görüntüleri gayet normal görüntüler mi? Kadına küfür eden diller lal olsun, kalkan eller kırılsın.
*Sinemalarda halk günü diye bir şey var. Aşağılanma, ayrımcılık gibi gelmiyor mu size de? Siz fakirsiniz bugünlerde seyredin der gibi. Zenginler hergün seyredebilir. Halk günü, halk plajı, halk pazarı, halk ekmek, halk peynir, halk zeytin diye de gider bu.
*Nedir benim karıncalardan çektiğim. Az önce kanatlı karınca ısırdı. Umarım radyasyonlu değildir. Karınca adam olmaya niyetim yok bu yaştan sonra. Atom karınca. En sevdiğim çizgi filmdi acaba o yüzden mi karıncalar beni buluyor.
*Atom Karınca diyince aklıma geldi. Şeytanı görmüş bir neslin çocuklarıyız. Evet çocukluğumuzda Clementine diye bir çizgi film vardı. Korkardım fakat çok severdim. Onun için midir acep bu dengesizliğim.
*Vuvuzela hakkında herkes laf söylüyor. Dünya kupasını seyretmem. Aslında futbol seyretmem. Ama sesini duydum. Gerçekten kötü bir ses fakat ya pazar sabahları sünnet çocuklarını gezdirmek için sürekli öttürülen kornalar. Neden buna kimse birşey demez.
*Bir efsane daha bitti. Neyin efsanesiyse artık. Kimine göre efsane oldu. Bir fenomen haline geldi, Aşk-ı Memnu. Halit Ziya mezarında rahat uyur artık. Acaba Bihter'i diğer tarafta görürse tekrar öldürür mü? Ya da dünyaya geri gönderir mi? Burda bari beni rahat bırak diye
*Televizyon dünyası çok ilginç. Ne kadar ipe sapa gelmez program varsa milyonlar izliyor. Babaannem tüm izdivaç programlarını izliyor. Neden izlediğini hep merak ediyordum. Bir ara amcama sarmış. Ordan amcama kısmet bakıyordu. Şimdi de bana mı bakıyordur nedir anlamadım ki. Bir ara sende katılsana diye birşey geveledi ağzında, koşarak uzaklaştım.
*MEHDİX adlı kitabın yazarından efenim, aniden akla gelmiş kitabın isim fikri, "Ben biraz sıradışı düşünen bir insanım, farklı düşünüyorum. Aynanın tersinden baktığınız zaman başkalarının göremediğini görürsünüz." Kutluyorum kendisini farklı düşüncelerinden dolayı.
*Günlükten Notlar kısa bir ara veriyor. Köyde yaşayacağım bir süre, ne kadar bir süre bilmiyorum. Artık hiçbirşey yapamıyorum, yazamıyorum. Gölge filmle ilgilenemiyorum. Beynim sürekli işlemekten durdu. Kendimi nadasa bırakmalıyım. Döndüğümde ne olacak günlükten notlar devam edecek mi etmeyecek mi onu da bilmiyorum. Düşünmedim ne yapacağımı. Şu anda istediğim tek şey sessizlik ve huzur.
*Kaçıyorum ve hepinizin önünde saygıyla eğiliyorum, bana katlandığınız için :)
* Ayrılırken "http://fizy.com/#s/170s15
23 Haziran 2010 Çarşamba
4 Haziran 2010 Cuma
Yanlış Zaman Yolcuları
Yanlış zamanlarda, yanlış insanlarla, yanlış yerlerdeydik. , yanlış insanlarla birlikte olduk, yanlış yataklarda uyuduk, yanlıştı yaptığımız herşey ama yanlışın ayırdında değildik. Herşey doğruydu, güzel bir hayat umut ettik. Hayaller kurduk. Bir bir yıkıldı hayallerimiz. Savaştık insanlarla, en çok kendimizle savaştık, insanlarla savaştığımızı sanarak. Umut ettik, bekledik, gelmeyeceğini bile bile umut ettik. Kesindi herşey "reddettik bütün keskinlikleri, kalbimiz bu hayale bir daha dayansın" diye. Kelimelerin arkasına saklandık, inkar ettik arkasında olduğumuzu kelimelerin çünkü "kan vardı kelimelerin ardında", kanlı kelimelerden korktuk. Ne kadar çok korktuk herşeyden ve gerçekleşti korkularımız. Korkmadan yaşamayı beceremedik. Hata yapmaktan korktuk. Korktukça hata yaptık...
1 Haziran 2010 Salı
Günlükten Notlar 5 ve Özel
*Merhaba
*Modemim bozuk. İnternete gireceğim zaman telefonu kaldırıp kapatıyorum. Modem düzeliyor kendi kendine. Geçen açtım telefonu "girmek istiyorum" dedim. Matrix'e giriyor gibi hissediyorum kendimi. Evet ruhu var benim eşyalarımın.
*Geçen farkettim de otomatiğe bağlamış gibi hareketler yapıyorum. 630da kalk, telefonu ertele, 9 dk sonra bir daha kalk, alarmı kapa. Ketıl'ı aç, su ısınsın. Lavaboya git, banyoya gir. Kahvaltı yap. Robot muyum acaba ben diye düşündüm bir an. Değilmişim.
*"Bihter'i senaristler yarattı" Beren Saat hanımefendinin sözünü dinlediniz. Vah ki büyük emekler harcanarak yaratılan karakterlere, vah ki Halit Ziya Uşaklıgil'e, Orhan Kemal'e,Reşat Nuri'ye. Büyük edebiyat ustaları görselerdi eserlerinin ne hale geldiğini, yorumların neler olduğunu, ağlarlardı sanırım. Sızım sızım sızlıyordur kemikleri.
*Google'a da yasak geldi. Gözümüz aydın. Herşeyi yasaklayalım. Evden dışarı çıkmayalım, gazete okumayalım, bilgi edinmeyelim, nette araştırma yapmayalım. Zeki-Metin'in yasakları geliyor aklıma.
*Sakarlık günü: Çayı dök işyerinde klavyeyi öldür, akşam git kafeye kola bardağını kır, yarım saat sonra aynı kafede çay bardağını devir. Daha fazla birşeyleri yıkmadan eve kaç, korkudan evde hiçbirşeyi elleyeme.
*Cuma günlerini cumartesi çalışmayacakmış gibi yaşıyorum. Sonuçta her cumartesi sabahı işe geç kalıyorum.
*Yıllarca sinemaya gittim. Bir ara her hafta gittim. Her gün gittiğim de oldu. Aynı gün 2 filme gittiğimde. Yıllarca 10 dk aralarda ne aradığımı bilmeden arayıp durdum. 10 dk ara diyorlar ama ne arayacağımı söylemiyorlar. Ben de gitmiyorum artık sinemaya. Evde seyrediyorum
*Yalanla politika ne kadar çok birleşmiş. Hatta hayatımıza girmiş."Politik ol yalan söyle" dedi biri bana.
*Bir arkadaşım var o kadar çok konuşuyor ki, o konuşurken yemek yapar, yemek yer, hatta sofrayı toplayıp bulaşıkları bile yıkarsınız. Farketmez bile. Konuşmanıza izin vermediği için, hı hı, evet, anladım kelimeleri yeterli olur. İşin kötü tarafı siz aradınızda yandınız. Telefon faturası için ayrı bir bütçe ayırın.
*"Zaman geçtikçe,ateş düştükçe, peşimde daha çok dolanırsın, beni böyle ayakta dimdik görünce, işte böyle morarırsın" Petek Dinçözün son single ından bir bukle dinlediniz. Kocasından boşanınca hemen yaz şarkısı yapayım demiş, hem intikam almış olurum, hem reklam yapmış olurum vs vs vs. Bir de ben şunu anlamıyorum. Bu şarkıların sözlerini hiç dinlediniz mi? Bazıları çok saçma. Ama müzik cıstak cıstak olduğu için insanlar göbek atıyor oynuyor. Düşünsenize adam ya da kadın, ölüyorum aşkından, ayrıldık senden ağlıyorum, öldürecem kendimi vs vs diye söylüyor ne idüğü belirsiz şarkısını, ama alkol duvarı açıldığı için sözlerin bir anlamı olmadığından oynuyorlar sırf müzikten dolayı oynuyorlar. Cıstak cıstak, haydi eller havaya ismail yekadan gelsin " Allah Belanı Versin"
*"Ayşe Fatma Hayriye haydi çiftetelliye" geçen düğüne gittim. Bu şarkı çalıyordu. Piste fırlayan 3 kadın vardı. Adları Ayşe, Fatma, Hayriye'ydi.
*Köyden eve dönerken, inekler vardı. Yayılmışlar otluyorlardı. Onlar bana baktı ben onlara baktım. Ulan dedim, keşke sizin yerinizde olsaydım. Ne güzel ot yerden, su gölden yaşayıp giderdim. Bir an düşündümde hergün ot hergün ot yenmez ki ya. Zaten herşeyden çabuk sıkılan insanım. Ondan da sıkılırdım. Bir de otobur bir insan değilim ki etoburum. Vazgeçtim dedim. İnekte bana cevap verdi. Möööö!!! herhalde iyi edersin demekti. Anlamadım. Dilleriniz henüz çözemedim.
*Hayvanlarla anlaşmak diyince, geçen sivrisineklerle anlaştığımı düşünüyordum ki, biri, tuttu avucumun içinden ısırdı. Ya gel kolumdan ısır, karnımdan ısır, bacağımdan ısır. Avuç içi ne ya. Nasıl buldun da ısırdın avuç içimi. Tebrik ettim kendisini. Yalnız avuç içinden ısırınca çok acıyor.
*lginç haberler: Moldovia uyruklu Susia'nın kilodundan (kilot mu yazılır külot mu bilmiyorum kilot yazmayı tercih ediyorum) 12 gram eroin, 10 gram kokain, 8 plaka esrar, 9 adet extacy, 1 adet şırınga, 7 adet prezervatif, 1 adet permatik(çift bıçaklı) çıktı. Olala nasıl bir kilotmuş öyle meraklar içerisindeyim.
*Kafam bu ara feci işliyor. Düşüncelerimi kontrol edemiyorum. Geçen birine adres sordum. Sorduğum anda caddenin ismini unuttum. Ama en çok muzurluğa çalışıyor bu ara kafa.
*Hiç mektup arkadaşınız oldu mu? Bir zamanlar mektup arkadaşlıkları da modaydı. Ama yabancılarla. Düşünsenize ortaokulda lisede öğrendiğimiz ingilizce ile ne kadar ingiizcemizi ilerletebilirdik ki. İngilizcemizi geliştirmek için mektup arkadaşları haydi. "How are you" "Fine and you?" "How old are you?" dan daha ileri gidemedi ingiizcemiz. Yabancıların mektubunu okumak için de , nice genç bu yolda heba oldu ve Türkçe İngilizce arası birşeyler konuşmaya başladı. Ne dediğini kendinin de anlamadığı.
"İngilizce deyince aklıma geldi. Babamın anlattığı bir şey vardı. Süt tozu dağıtılırmış okullarda babamın okulda olduğu zamanlar, babam toplu, gürbüz delikanlı. Süt tozları Amerika'dan gelirmiş. İşte müfettişler geldiği zaman babamı görmüşler, demişler ki işte süt tozunun faydası, nasıl da besili. Babam sesini çıkarmamış keşke söyleseydim diyor, süt tozuyla değil bu halim, ben ineğin memesinden süt içiyorum diye.
*Babam diyince aklıma başka anlattığı birşey daha geldi. Bir zamanlar bilen bilir, tarih kitaplarının yazarı Niyazi Akşit'ti. Rahmetli oldu sanırım. Bize sorarlardı. Niyazi Akşit kim? Amcam derdik. Yalan da değildi.Amcamın adı da Niyazi Akşit. Kimse birşey demezdi. Babama bunu anlattık. "Bana da sordular" dedi. "Ama ben kardeşim diyince tokat yedim."
Hepi börtdey tu mi, hepi börtdey tu mi, hepi börtdey, hepi börtdey, hepi börtdey tu mi(Kız Hatçe iyice manyadı bu doktora mı götürsek ne)
*34 sene önce tam da bugün, gecenin bir körü, içerdeki karanlıktan sıkılıp, dışardaki karanlığı merak ederek, annemi rahatsız etmişim. Neyini merak ediyorsun çıkma işte. Neyse, karanlıkta doğmuşum ben, ben doğunca elektrikler kesilmiş. O zamanlar jenaratör nerde.Yok tabii. Meraklı gözlerle etrafımı süzmüşüm, doktor kıçıma şaplağı atınca, niye vurduğunu anlamayıp ağlamaya başlamışım. Zaten sulugöz bir çocuktum. Hala sulugözüm. Tamam ciddi olacağım. Gecenin bir körü doğduğum doğru ama elektriklerin kesildiği hikaye.
Zaman çok çabuk geçiyor ve bazı şeyleri hiç farketmiyoruz. Bir an evvel 18 olmak isteriz. 18 oluruz ve ergenizdir ya artık. İstediğimizi yaparız, istediğimiz yere girer çıkarız. Özgür olduğumuzu zannederiz. 18 yaş geçer 20 li yaşlar gelmek isteriz. 20li yaşların bir an önce bitmesini bekleriz. 20 ila 25 yaş arası sanki hiç yaşamamış gibiyim. Kayıp zamanlarım onlar benim.Neyse hüzün yapmayacaktım. Geçen giden zaman olsun. Geçmişi takmamayı öğrendim. Geçmişin peşimden gelmesine izin vermemeyi. Önemli olan yaşadım diyebilmek ve ben yaşadım. Her ne kadar hatalarım, yanlışlarım olduysa da, öğrettiklerim ve öğrendiklerim de oldu.
O zamanlar beni hep kız beklemişler adım da hazırmış. Özlem olacakmış. Erkek doğduğumu görünce hemen değiştirmişler. Bir de benim en komiğime giden, zayıf kara kuru bir şey doğmuşum. Hemşire bu yaşamaz demiş ve annemin moralini bozmuş. O hemşire beni bir de şimdi görsün peh. 34 senedir yaşıyorum. Bir 34 daha yaşarım.
ve son söz: Bugüne kadar hayatıma giren insanlara, hayatıma girdikleri ve hayatımda oldukları için, hayatıma girip te çıkan insanlara, bana birşeyler öğrettikleri için ve hala öğretmeye devam ettikleri için farkında olmasalarda, herkese ama herkese ama teşekkür ederim. Kırdığım insanlardan özür diler, kızgın ve kırgın olduğum insanları da affederim.
Bitirmeden önce haydi eller havaya der oynamaya giderim. http://fizy.com/#s/1f9xb6
*Modemim bozuk. İnternete gireceğim zaman telefonu kaldırıp kapatıyorum. Modem düzeliyor kendi kendine. Geçen açtım telefonu "girmek istiyorum" dedim. Matrix'e giriyor gibi hissediyorum kendimi. Evet ruhu var benim eşyalarımın.
*Geçen farkettim de otomatiğe bağlamış gibi hareketler yapıyorum. 630da kalk, telefonu ertele, 9 dk sonra bir daha kalk, alarmı kapa. Ketıl'ı aç, su ısınsın. Lavaboya git, banyoya gir. Kahvaltı yap. Robot muyum acaba ben diye düşündüm bir an. Değilmişim.
*"Bihter'i senaristler yarattı" Beren Saat hanımefendinin sözünü dinlediniz. Vah ki büyük emekler harcanarak yaratılan karakterlere, vah ki Halit Ziya Uşaklıgil'e, Orhan Kemal'e,Reşat Nuri'ye. Büyük edebiyat ustaları görselerdi eserlerinin ne hale geldiğini, yorumların neler olduğunu, ağlarlardı sanırım. Sızım sızım sızlıyordur kemikleri.
*Google'a da yasak geldi. Gözümüz aydın. Herşeyi yasaklayalım. Evden dışarı çıkmayalım, gazete okumayalım, bilgi edinmeyelim, nette araştırma yapmayalım. Zeki-Metin'in yasakları geliyor aklıma.
*Sakarlık günü: Çayı dök işyerinde klavyeyi öldür, akşam git kafeye kola bardağını kır, yarım saat sonra aynı kafede çay bardağını devir. Daha fazla birşeyleri yıkmadan eve kaç, korkudan evde hiçbirşeyi elleyeme.
*Cuma günlerini cumartesi çalışmayacakmış gibi yaşıyorum. Sonuçta her cumartesi sabahı işe geç kalıyorum.
*Yıllarca sinemaya gittim. Bir ara her hafta gittim. Her gün gittiğim de oldu. Aynı gün 2 filme gittiğimde. Yıllarca 10 dk aralarda ne aradığımı bilmeden arayıp durdum. 10 dk ara diyorlar ama ne arayacağımı söylemiyorlar. Ben de gitmiyorum artık sinemaya. Evde seyrediyorum
*Yalanla politika ne kadar çok birleşmiş. Hatta hayatımıza girmiş."Politik ol yalan söyle" dedi biri bana.
*Bir arkadaşım var o kadar çok konuşuyor ki, o konuşurken yemek yapar, yemek yer, hatta sofrayı toplayıp bulaşıkları bile yıkarsınız. Farketmez bile. Konuşmanıza izin vermediği için, hı hı, evet, anladım kelimeleri yeterli olur. İşin kötü tarafı siz aradınızda yandınız. Telefon faturası için ayrı bir bütçe ayırın.
*"Zaman geçtikçe,ateş düştükçe, peşimde daha çok dolanırsın, beni böyle ayakta dimdik görünce, işte böyle morarırsın" Petek Dinçözün son single ından bir bukle dinlediniz. Kocasından boşanınca hemen yaz şarkısı yapayım demiş, hem intikam almış olurum, hem reklam yapmış olurum vs vs vs. Bir de ben şunu anlamıyorum. Bu şarkıların sözlerini hiç dinlediniz mi? Bazıları çok saçma. Ama müzik cıstak cıstak olduğu için insanlar göbek atıyor oynuyor. Düşünsenize adam ya da kadın, ölüyorum aşkından, ayrıldık senden ağlıyorum, öldürecem kendimi vs vs diye söylüyor ne idüğü belirsiz şarkısını, ama alkol duvarı açıldığı için sözlerin bir anlamı olmadığından oynuyorlar sırf müzikten dolayı oynuyorlar. Cıstak cıstak, haydi eller havaya ismail yekadan gelsin " Allah Belanı Versin"
*"Ayşe Fatma Hayriye haydi çiftetelliye" geçen düğüne gittim. Bu şarkı çalıyordu. Piste fırlayan 3 kadın vardı. Adları Ayşe, Fatma, Hayriye'ydi.
*Köyden eve dönerken, inekler vardı. Yayılmışlar otluyorlardı. Onlar bana baktı ben onlara baktım. Ulan dedim, keşke sizin yerinizde olsaydım. Ne güzel ot yerden, su gölden yaşayıp giderdim. Bir an düşündümde hergün ot hergün ot yenmez ki ya. Zaten herşeyden çabuk sıkılan insanım. Ondan da sıkılırdım. Bir de otobur bir insan değilim ki etoburum. Vazgeçtim dedim. İnekte bana cevap verdi. Möööö!!! herhalde iyi edersin demekti. Anlamadım. Dilleriniz henüz çözemedim.
*Hayvanlarla anlaşmak diyince, geçen sivrisineklerle anlaştığımı düşünüyordum ki, biri, tuttu avucumun içinden ısırdı. Ya gel kolumdan ısır, karnımdan ısır, bacağımdan ısır. Avuç içi ne ya. Nasıl buldun da ısırdın avuç içimi. Tebrik ettim kendisini. Yalnız avuç içinden ısırınca çok acıyor.
*lginç haberler: Moldovia uyruklu Susia'nın kilodundan (kilot mu yazılır külot mu bilmiyorum kilot yazmayı tercih ediyorum) 12 gram eroin, 10 gram kokain, 8 plaka esrar, 9 adet extacy, 1 adet şırınga, 7 adet prezervatif, 1 adet permatik(çift bıçaklı) çıktı. Olala nasıl bir kilotmuş öyle meraklar içerisindeyim.
*Kafam bu ara feci işliyor. Düşüncelerimi kontrol edemiyorum. Geçen birine adres sordum. Sorduğum anda caddenin ismini unuttum. Ama en çok muzurluğa çalışıyor bu ara kafa.
*Hiç mektup arkadaşınız oldu mu? Bir zamanlar mektup arkadaşlıkları da modaydı. Ama yabancılarla. Düşünsenize ortaokulda lisede öğrendiğimiz ingilizce ile ne kadar ingiizcemizi ilerletebilirdik ki. İngilizcemizi geliştirmek için mektup arkadaşları haydi. "How are you" "Fine and you?" "How old are you?" dan daha ileri gidemedi ingiizcemiz. Yabancıların mektubunu okumak için de , nice genç bu yolda heba oldu ve Türkçe İngilizce arası birşeyler konuşmaya başladı. Ne dediğini kendinin de anlamadığı.
"İngilizce deyince aklıma geldi. Babamın anlattığı bir şey vardı. Süt tozu dağıtılırmış okullarda babamın okulda olduğu zamanlar, babam toplu, gürbüz delikanlı. Süt tozları Amerika'dan gelirmiş. İşte müfettişler geldiği zaman babamı görmüşler, demişler ki işte süt tozunun faydası, nasıl da besili. Babam sesini çıkarmamış keşke söyleseydim diyor, süt tozuyla değil bu halim, ben ineğin memesinden süt içiyorum diye.
*Babam diyince aklıma başka anlattığı birşey daha geldi. Bir zamanlar bilen bilir, tarih kitaplarının yazarı Niyazi Akşit'ti. Rahmetli oldu sanırım. Bize sorarlardı. Niyazi Akşit kim? Amcam derdik. Yalan da değildi.Amcamın adı da Niyazi Akşit. Kimse birşey demezdi. Babama bunu anlattık. "Bana da sordular" dedi. "Ama ben kardeşim diyince tokat yedim."
Hepi börtdey tu mi, hepi börtdey tu mi, hepi börtdey, hepi börtdey, hepi börtdey tu mi(Kız Hatçe iyice manyadı bu doktora mı götürsek ne)
*34 sene önce tam da bugün, gecenin bir körü, içerdeki karanlıktan sıkılıp, dışardaki karanlığı merak ederek, annemi rahatsız etmişim. Neyini merak ediyorsun çıkma işte. Neyse, karanlıkta doğmuşum ben, ben doğunca elektrikler kesilmiş. O zamanlar jenaratör nerde.Yok tabii. Meraklı gözlerle etrafımı süzmüşüm, doktor kıçıma şaplağı atınca, niye vurduğunu anlamayıp ağlamaya başlamışım. Zaten sulugöz bir çocuktum. Hala sulugözüm. Tamam ciddi olacağım. Gecenin bir körü doğduğum doğru ama elektriklerin kesildiği hikaye.
Zaman çok çabuk geçiyor ve bazı şeyleri hiç farketmiyoruz. Bir an evvel 18 olmak isteriz. 18 oluruz ve ergenizdir ya artık. İstediğimizi yaparız, istediğimiz yere girer çıkarız. Özgür olduğumuzu zannederiz. 18 yaş geçer 20 li yaşlar gelmek isteriz. 20li yaşların bir an önce bitmesini bekleriz. 20 ila 25 yaş arası sanki hiç yaşamamış gibiyim. Kayıp zamanlarım onlar benim.Neyse hüzün yapmayacaktım. Geçen giden zaman olsun. Geçmişi takmamayı öğrendim. Geçmişin peşimden gelmesine izin vermemeyi. Önemli olan yaşadım diyebilmek ve ben yaşadım. Her ne kadar hatalarım, yanlışlarım olduysa da, öğrettiklerim ve öğrendiklerim de oldu.
O zamanlar beni hep kız beklemişler adım da hazırmış. Özlem olacakmış. Erkek doğduğumu görünce hemen değiştirmişler. Bir de benim en komiğime giden, zayıf kara kuru bir şey doğmuşum. Hemşire bu yaşamaz demiş ve annemin moralini bozmuş. O hemşire beni bir de şimdi görsün peh. 34 senedir yaşıyorum. Bir 34 daha yaşarım.
ve son söz: Bugüne kadar hayatıma giren insanlara, hayatıma girdikleri ve hayatımda oldukları için, hayatıma girip te çıkan insanlara, bana birşeyler öğrettikleri için ve hala öğretmeye devam ettikleri için farkında olmasalarda, herkese ama herkese ama teşekkür ederim. Kırdığım insanlardan özür diler, kızgın ve kırgın olduğum insanları da affederim.
Bitirmeden önce haydi eller havaya der oynamaya giderim. http://fizy.com/#s/1f9xb6
Mırıldandıklarım
Kırdın mı incittin mi birilerini
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hala bir umut var mıdır
Çikmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Ne çıkmaz sokaktayım nede mutsuz
Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
Kış güneşinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
senin ve benim , yani bizim için...
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hala bir umut var mıdır
Çikmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Ne çıkmaz sokaktayım nede mutsuz
Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
Kış güneşinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
senin ve benim , yani bizim için...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)