30 Eylül 2009 Çarşamba

Ziyan

Kar yağar. Gömene kadar. Yağmur yağar, boğana kadar. Rüzgar eser, ayaklarını yerden kesip savurana kadar. Dinlesen dünyayı, duyacaksın: İnsanoğlu insan, siktir git buradan! Ama inat edersin. Yaşayacaksın. Yer çekimi var.Gidecek bir yer yok. Sürekli olarak kovulduğun, seni yutmak için sarsılıp yarılan bu dünyada yaşamaktan başka çaren yok. Mars çok uzak! İnsanın dünya üzerindeki yaşamı bir rodeo. Hortumlar, çığlar, seller, depremler. Elinde kürek savaşırsın. Burası benim evim! diye bağırırsın. Siktir! Burası bir ev değil! Burası hiç bir şey değil! Dünya insanın kabuğu değil. Burası bizim yuvamız değil. Biz yer çekimiyle dünyaya zincirlenmişiz. Kim bilir nereden kovulduk? Cennet mi? Hiç sanmıyorum! Hem de hiç!

29 Eylül 2009 Salı

Bi sakin olun

Koşuşturma ile geçiyor günlerim. Daha bugün farkettim ki ben yaklaşık bir haftadır akşam yemeği yemiyorum. Evime gidip koltuğuma oturduğumda, hiç kalkasım gelmiyor. Yatağa bile resmen sürünerek gidiyorum. Koşuşturuyorum, ben koşuşturuyorum, patronlar koşuşturuyor, müşteriler koşuşturuyor, herkes ama herkes bir koşuşturma ve telaş içerisinde. Bazen çarşıya çıkıyorum, bir kafeye gidip kahvemi içerken insanları izliyorum. Herkes koşuşturuyor. Hiç kimse hayatın tadını çıkartmıyor. Akrep yelkovanı kovalıyor, saatler günleri, günler haftaları vs vs vs. Hep bir kovalamaca bir koşuşturma içinde geçiyor hayatımız sürekli bir koşturmaca ve kovalamaca içinde. Aşklar, sevişmeler, sevgiler ve hatta cinayetler bile koşuşturma içerinde yapılıyor. O kadar çok işimiz var ki. Fast food ilişkiler yaşıyoruz. Ama bir şey söyleyeyim o kadar çok alışmışız ki koşuşturma ve kovalamacaya. Biri çıksa dese ki hepiniz "DURUN Bİ SAKİN OLUN" hepimiz birbirimize çarpararak düşeriz.
Neyse ben çok yoruldum. Kim söylüyordu o aklıma geldi birden "Tutamıyorum zamanı"

26 Eylül 2009 Cumartesi

Sevmek Neymiş Bir gün Anlarsın

Aşk mıydı O

Aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi
Neydi çekip kendine, beni bağlayan
Kanatan dudağımı, tenimi dağlayan
Elleri ta içimde o dev miydi
Etime bir alev değmişçesine
Nasıl da yakardı öptüğü zaman
Bir su gibi akıp gitti avuçlarımdan
Yorgunum şimdi bin yıl sevmişçesine
Hani o yalnız benim olan gül, kırmızı
Gözlerimin önünde açılan sonsuz bahçe
Hani, o var olmalarımız öpüştükçe
O delice sürdürmeler yaşantımızı
Hiç doymamak oysa, tene, kokuya, aşka
Sarıldıkça güçlenmek, bütünlenmek
Kudurmuş arzularla zamanı yenmek
Ve en kuytularda buluşmak korka korka
Kimi gün utanmak otlardan, çimenlerden
Kimi gece mıhlamak gölgemizi duvara
Varmak için o sevgiyle açılmış kollara
Apansız düşmek yükseklerde bir yerden
Oydu işte alıştığım, özlediğim şimdi de
Sevgice bir tutku, aşkımsı bir yakınlık
Avunmak... Kırık dökük anılarla artık
Kimbilir? o geceler yaşanmadı belki de

...

Ne zaman düştüm ben boşluğa. Ne zaman birikti bunca hüzün. Ağlasam, ağlayabilsem doya doya hıçkıra hıçkıra rahatlar mıyım? Ağlayamayan bir insan değilim ama doya doya ağlayamadım hiç bir zaman. Çok yakın arkadaşım g. ile içerken bir gün biramız bitti. 3er tane almıştık. Dedim ki 4er tane daha alsam çok gelir mi? Bara gittiğimiz de hesapta 20 den aşağı bira olmadığında kalkmıyorduk, dedi. Ama o zaman bunca derdimiz, bunca yükümüz yoktu, dedim. Ne zaman yüklemeye başladılar bunca yükü, kaldıramayacağım o kadar yükü yüklemeye hatırlamıyorum.
Dışarıya çıkmaya karar vermiştim bugün, kafeye gidip kitabımı okuyup sonra da bara gidip içecektim. Hazırlandım çıktım. Otobüsü kaçırdım. 5 dk sonra başka otobüs olmasına rağmen vazgeçtim. Gerisin geri eve döndüm. Dışarı çıkıp büfeden bira alırım dedim, giydim eşofmanlarımı ve çıktım. Markete gidip dergi alıp çıktım. Yine biradan vazgeçtim. 01:13 saat buradaki büfelerin hepsi kapamıştır. Yine temiz kaldım. Ne zaman vazgeçtim ben kendimden...
ve ben hüznüme rağmen onunla konuşuyorum aynı zamanda, hüznü olduğunu söylüyor, nedenini soruyorum söylemiyor gönül yarası gibi diyor. Benim de hüzünlü olduğumu söyleyemiyorum. Bir şeyler yazıyor umursamıyorum, umursamamazlıktan gelmeye çalışıyorum, kendimi kandırıyorum. Kendimi sürekli kandırmaya çalışırsam en sonunda kendime söylediğim yalana ben de inanır mıyım diye düşünüyorum. Sezen çalıyor "Perişanım Şimdi" Bir sigara yakıyorum ve dumanında kayboluyorum

24 Eylül 2009 Perşembe

Gülümse Hayata

Derinlik Çekimi

1-
Yükseklerden bakamıyorum
Korkuyorum
Derinlik çekiyor kendine
Düşecekmişim gibi içimin derinliğine
Başım dönüyor yükseklerden
Çekiyorum beni kendi derinliklerime
2-
En derini dünyanın kendi uçurumum
Başım dönüyor içimin derinliğinden
Bigün kaldırıp kendimi fırlatacağım
Kendimi kendi içime atacağım

Kartal kanatlarının da bir sınırı var gökte
Uçakların da füzelerin de
Bütün o sınırları aşacağım
Kendimi içimdeki sınırsız boşluğa bırakacağım

Durmadan çekiyor beni bu dipsiz doruksuz uçurum
Gözlerim kararıyor içime bakınca
Atıp kendimi kendime
Derinlik korkusundan büsbütün kurtulacağım

23 Eylül 2009 Çarşamba

...

...Sefil Düşünceler ve küçüklükler arasında kaybolup, hayattaki büyük sırrı çözemedik, soru da cevapsız ve acımasız kalakaldı:

Nasıl yaşadın, neden öyle yaşadın, neyi yapabilecekken yapmadın, başka bir yol, başka bir anlam arıyordun, yanlış zilleri, yanlış kapıları çaldın, yanlış yollara saptın, yanlış insanları sevdin, yanlış yataklarda uyudun, yanlış evlerde yaşadın. Neden hayal ettiklerini, düşündüklerini bu kadar küçümsüyorsun? ...

17 Eylül 2009 Perşembe

Scream

"İstemeden yanlışlıkla birbirimizin olduk" Bir yerde okudum bu cümleyi. Sonra hikayesini dinledim. Ailelerine söylemek zorunda kalmışlar. Kızın erkeğe karşı sevgisi bitmiş. Erkekte kızı sevmiyor muş vs vs vs. Ama evlenmişler ve 1 hafta tam 1 hafta sonra boşanmışlar. Çok anlamsız geldi. Madem boşanacaksın neden evlenirsin. 4-5 ay veya 2-3 sene de değil 1 hafta. Gel de delirme. Gel de sinirlenme. Bu kadar kolay sanki bir ilişki yaşamak bir evlilik. Madem anlaşamıyorsunuz neden evleniyorsunuz. Şu cümle "İstemeden yanlışlıkla birbirimizin olduk" İstemeden yanlışlıkla nasıl birlikte olunur. Benim bildiğim erkek ister, kız istersen beraber olunur. Ama erkek ister kız istemezse bunun adı tecavüz olur. Yanlış mı biliyorum ve neden ben bunlara takıyorum. Manyak mıyım

Yaz Geçer


"ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda yorgun,

kirli ve umutsuz geçmisim oysa

bilmediğin bir sey vardı sevgilim

Ben sende bütün asklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
yani yasamıslık sandığın
Geçmisim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakıslarda
gündeliğin basıbos ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu.

Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hâlâ hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,

biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Baslangıçta doğruydu belki.

Sıradan bir serüven, rastgele bir iliski gibi baslayıp,

gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan,
benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aska bedellendin:

Ve hâlâ bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün asklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek sey kalmıstı sana
Bütün kazananlar gibi

Terk ettin"


"Gittin.

Simdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.

Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana."


"Simdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.

Birbirine uzanamayan
Boslukta iki yalnız yıldız gibi

Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz

Bir zaman sonra batık bir asktan geriye kalan

iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır

ve benim su kırık dökük siirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında

Ne kalacak geriye savrulmus günlerimizden

Bizden diyorum, ikimizden

Ne kalacak?"


"Kitaplara sarılmak, dostlarla konusmak,

yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,

camdan dısarı bakıp puslu sarkılar mırıldan-mak...

Böyle zamanlarda her sey birbirinin yerini alır

çünkü her sey bir o kadar anlamsızdır

içinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun..

para etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralar.

Bir askı yasatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz...

çıplak bir yara gibi sızlar paylastığınız anlar,

esyalar gözünüzün önünde durur,

birlikte yarattığınız alıskanlıklar,

korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de;

bakamazsınız aynalara, çağrısımlarla ödesemezsiniz..

dısarıda hayat düsmandır size . .

içeride odalara sığamazken siz, kendiniz

Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her sey asılı kalmıstır bitkisel bir yalnızlıkta
Gün boyu hiçbir sey yapmadan oturup
kulak verdiğiniz saat tiktakları
kaplar tekin olmayan göğünüzü
geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
suyu bosalmıs bir havuz,

fisten çekilmis bir alet kadar tehlikesiz
bakınıp dururken duvarlara
bos bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi,

plastik bir çiçek, unutulmus bir oyuncak,

eski bir çerçeve gibi,

hani, unutsam esyanın gürültüsünü,

nesnelerin dünyasında kendime bir yer bulsam,

dediğimiz zamanlar gibi

kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya

zorlandığımız anlar gibi

yeni bir iklime, yeni bir kente,

bir tutukluluk haline, bir trafik kazasına,

basımıza gelmis bir felakete, iskenceye çekilmeye,

ameliyata alınmaya kendimizi hazırlar gibi

yani dayanmak ve katlanmak için

silkelerken bütün benliğimizi

ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalısırken,

ve kazanmıs görünürken derinliğimizi

Ne zaman ki,

yeniden canlanır bağıslamasız belleğimizde bir ânın,

yalnızca bir ânın bütün bir hayatı kapladığı anlar

o tiktaklar kadar önemsiz kalır

simdi hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar

denemeseniz de, bilirsiniz

hiç yakın olmamıssınızdır intihara bu kadar"


"Zamanla yerlesir yasadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamlan, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yasadığın sey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır. Oysa yapacak hiçbir sey kalmamıstır artık. Mutluluk geçip gitmistir yanınızdan. Her seye iyi gelen Zaman sizi kanatır"



"ölmüs saadeti karsılastır yasayan mutsuzlukla
günlerin dökümünü yap
benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
kim bilebilir ikimizden baska?
sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmıs
bir iliskiyi, duyguların birliğini, bir askı beraberlik haline getiren
kendiliğindenliği
yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her seyi
bir düsün
emek ve askla güzellestirilmis bir dünya
simdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karısıyor orada
ölmüs saadeti karsılastır yasayan mutsuzlukla
Bunlar da bir ise yaramadıysa
Demek yangında kurtarılacak hiçbir sey kalmamıs aramızda"

15 Eylül 2009 Salı

...

Bir yumru var boğazımda bu akşam. Ağlayasım var fakat dökülmüyor gözyaşlarım. Kimseyle konuşmak istemiyorum. Kimseyle konuşmak istememe inat telim inatla çalıyor. İnatla bakmıyorum.
İstiyorum ki hafiften bir yağmur yağsın. Ben yürüyeyim yağmurda. Gözyaşlarım karışsın yağmura, kimse görmesin ağladığımı. Sırılsıklam olayım. Tanıdık bir kapıya gideyim. Sözlerin geçersiz olduğu bir kapı, sadece bakışlarımdan anlasın beni ve ağlayayım omuzlarında ve ağlayarak uyuyayım sonsuz huzurda

14 Eylül 2009 Pazartesi

Herkes Ölür Ölümünü

Kanatlanır, kanatılır bütün boşluklar.
Aynalar her gün bir başka yalan söyler
ve kalınır geride çizilmiş hayatlardan,
geride yağmurlardan ve çığlıklardan.

Herkes çizer boşluğunu

Her aşk başlarken pembe,
ayrılıkta rengi siyah yalnızlığın…

(Herkes arar pembesini.
Oysa kendinden ötesi yoktur;
kimse sevmez yalnızlıkta gölgesini…)

Herkes sever doğumunu;
kim sever ölümünü?

Herkes sever doğrusunu;
kim sever yanlışını?

Herkes susar ayıbını.
Herkes susar ayıbını…

Herkes bilir gitmesini.
Bir zaman öğrenirsin
gideni sırtından öpmesini

Herkes yaşar hasretini…

Herkes geçer gençliğini
Herkes…Buğusunda anıların
yitirir kekliğini…

Herkes yaşamakla suçlu,
aşkıyla hükümlüdür;
herkes doğarken ölümlüdür.

Herkes ölür ölümünü;
göğe salıp düşlerini,
salıp tenini, nefesini
bırakır ceketini.

Herkes bırakacaktır ceketini…

11 Eylül 2009 Cuma

...

Gitmek İstediğim Yerler-1- Romanya





Dedelerimin geldiği yer olmasından kaynaklı olsa gerek, çocukluğumdan beri gitmek istediğim bir yer Romanya. Gerek "Before The Rain" filmi ve "Elveda Rumeli" dizisi gerekse dayımın ve kuzenimin dedelerimizin yaşadığı yeri bulması sonucunda bu isteğim iyice körüklendi. Sadece Romanya değil zamanın Balkan topraklarının hepsini görmek istiyorum ama Romanya ilk başta doğal olarak ağır basıyor. İnşallah birgün özgürlüğümü elde ettiğim günler bu isteğimi gerçekleştirebilirim.

Uykusuzluk



Uykuyu seven bana ne oldu. 6-7 saat uyuyabiliyordum, uyku saatim 4 saate düştü. Toplam 4 saat. Uykusuzlar klübüne girmeme az kaldı. Uykusuzluğumu düşündükçe "İnsomnia" filmi aklıma geliyor. Bir de "Fight Club" Acaba uykusuzluğum çoğaldıkça daha da mı anormalleşirim. Gündüz gözüyle hayaller mi kurarım. Yoksa benim de mi Tyler ım ortaya çıkar? Bir an önce bu sorunumu çözmem lazım.

10 Eylül 2009 Perşembe

7 Eylül 2009 Pazartesi

AŞK

Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim,ama hiçbir sözcük bulamadım.
Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü,yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü.
Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk 'ı soran sizler,
Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum.
Sorularımı kim yanıtlayabilir? Sorularım kendi içimdeki için;kendi kendime cevaplamak istiyorum.
İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir ?
Aşk adına söyleyin,yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir ?
Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir ?
Baktığım bu görünmeyen,merak ettiğim açıklanamayan,hissettiğim hissedilemeyen şey nedir ? Hıçkırıklarımda kahkahanın yankısından daha güzel,sevinçten daha mutluluk verici bir keder var.
Neden kendimi beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten, hücremi ışığa boğan bu bilinmeyen güce veriyorum ?
Uyanıklık hayaletleri kurumuş gözkapaklarımın üstünde titreşiyor ve taştan yatağımın etrafında düş gölgeleri uçuşuyor.
Aşk diye seslendiğimiz şey nedir ? Söyleyin bana, bütün anlayışlara sızan ve çağlarda gizli olan o sır nedir ?
Başlangıçta olan ve herşeyle sonuçlanan bu anlayış nedir ?
Yaşam 'dan ve Ölüm 'den, Yaşam 'dan daha acayip , Ölüm 'den daha derin bir düş oluşturan bu uyanıklık nedir ?
Söyleyin bana dostlar, içinizde Yaşam 'ın parmakları ruhuna dokunduğunda Yaşam uykusundan uyanmayan biri var mı ?
Yüreğinin sevdiğinin çağrısıyla babasından ve annesinden vazgeçmeyecek kimse var mı?
İçinizden kim ruhunun seçtiği kişiyi bulmak için uzak denizlere açılmaz, çölleri aşmaz, dağların doruğuna tırmanmaz ?
Hangi gencin yüreği tatlı nefesli, güzel sesi ve büyülü dokunuşlu elleriyle ruhunu kendinden geçiren kızın peşinden dünyanın sonuna gitmez ?
Hangi varlık dualarını bir yakarış ve bağış olarak dinleyen bir Tanrı 'nın önünde yüreğini tütsü diye yakmaz ?
Dün kapısından geçenlere Aşk'ın sırları ve değeri sorulan tapınağın girişinde durmuştum. Ve önümden çok zayıflamış, yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi :
"Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür."
Yiğit bir genç karşılık verdi :
"Aşk bugünümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar."
Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi :
"Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin ölümcül zehiridir.
Zehir çiy gibi taze görünür, susuz ruhlar aceleyle içer onu ; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler."
Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki :
"Aşk Şafak 'ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır."
Ardından çatık kaşlı, kara giysili, sakallı bir adam geldi :
"Aşk gençlikte başlayıp biten kör cahilliktir."
Bir başkası gülümseyerek açıkladı:
"Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir."
Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu :
"Aşk ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir;
yürek tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve sessiz vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar."
Çalgısını çalan genç bir adam şarkı söyledi :
"Aşk ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır.
Yaşam 'ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar."
Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üzerinde sürüklenen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam titrek bir sesle şunları söyledi :
"Aşk mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi, Sonsuzluk 'un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir."
Ve onun ardından gelen beş yaşındaki bir çocuk gülerek dedi ki:
"Aşk annemle babamdır, onlardan başka kimse bilmez aşkı."
Ve böylece Aşk'ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.
O anda tapınağın içinden gelen bir ses duydum:
"Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk 'tır."
Bunun üzerine tapınağa girdim , sevinçle diz çökerek dua ettim :
"Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap ...
Tanrım beni kutsal ateşine at ..."

6 Eylül 2009 Pazar

Lal vakti

Şimdi lal vakti . Kelimeler anlamsız, konuşmalar anlamsız, şarkılar anlamsız, filmler, kitaplar, şiirler her şey anlamsız, sessizce, izleyerek yaşama vakti. Kırgınım hayata, bozuğum insanlara. Bozuğum tarihin tekerrür etmesine. Kavgalıyım kendimle

Aşk Lazım Partisi

karardı geceme sarkan
o pırıltılı ay!
ben yoktum!

bir vakit yaratsam
bir vakte düşsem çırılçıplak
bir vaktin karaltısında kalsam öyle masum ve
paramparça, darmadağın makam,
kalbimdeki kasabanın şefi,
mutlaka kaymış bir yıldız takardı yakasına!

yürümezdi içimdeki haydut gölgenin dengeli uyuşturucusu
parlatmazdı kalbimi bela
eyy nerdesin sevgili sultan kıç kırığı cinayet tutkusu!
biliyorum bundan sonrası
yatağın yatağa omuz attığı
papağanın papağana silah çektiği
cesedin cesetle çılgınca raksettiği o uppuuzun cerahatle
lal vakti! masmavi yemyeşil bir ihtilal vakti! bir ihtimal,
ihtişam ve mutluluk sorgusu!
çıkarıp attığım gözlerim kadar uzak bakışlarım
bakışlarım, birbirini seven iki akşamın arasına girmiş
gün gibi kıskanç, tıpkı o gün gibi flu suçlu!

inan
zavallı öğrencim!
sevgilim!

derin denizdeki vurgun
uçsuz bucaksız yalınlıktaki muhteşem soygun
gençlikle yaşlılık arasına giren o buz gibi nifak
diriltmez artık çiçeklerin tanışıp tokalaştıkları iklimi!
inan! bu bir nadas değil, bir veda birikimi!
saat tam onikiyi vurduğunda
terkederken herzamanki gibi o harikulade partiyi
düşürdüm duru tenindeki parlak merdivende
bütün taşları er olan satranç takımımı!

ve anladım ki bir kez daha hatamı
ve anladım ki bir kez daha talihsizliğimi:
bulanık boktan bir sudur aşk
insanın kendisini görmek için eğildiği!

4 Eylül 2009 Cuma

Scream

İnsanım ulan bende. Ağzım var,kulaklarım var burnum var herkes gibi. Uyurum, acıkırım, susarım, yürürüm, sizin yaptığınız ne varsa yaparım. Hatta benimde sorunlarım var ve çok bunaldığımda ağlarım. Evet evet, ağlarım utanmadan. Erkekler ağlamaz, demelerine bakmadan,ağlarım. Kızarım, sinirlenirim, bağırırım, küfür ederim, alınırım, bozulurum. Duvar değilim ki ben siz bana her istediğini söyleyeceksiniz, ben hiç tepki vermeyecem. İnsanım ulan ben!!!

3 Eylül 2009 Perşembe

Kendi Olarak Sana Gelen

Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
O, işte...

1 Eylül 2009 Salı

Pastel

Ne Gezer Aşk Dağlarda -4 -

Ne Gezer Aşk Dağlarda -3 -

Ne Gezer Aşk Dağlarda -2 -

Ne Gezer Aşk Dağlarda -1-

Yağmur

sözler yaprak

bazı sözler karanlıkta söylenir, diyorum uykularımın birinde

bazı sözler hiçbir zaman, diyorum kendi sesime uyanırken

bazı sözler karanlıkta söylenir

bazı sözler hiçbir zaman

diyorum armaların birinde

öyledir, iki yanı ağaçlı yollar, arasından

geçip gitmektir şiir

ağaçla, yolla, ne tarafa

ve hangi zaman

imgenin şiddetiyle çoğalır anlam

parçalana parçalana

geçtiğimiz yollardan

onca yaprak düşer

birkaç şiir kalır yalnızca

o derin ağaçlardan

kendi sesimize uyandığımız rüyalarda

...

İflah olmaz biriyim ben. İflah olmaz bir serseri, iflah olmaz bir aşık. Bir kazanova veya don juan değilim ama keşke olaymışım.
Nefret ediyorum yine herşeyden, herkesten. Ama diyorum ya iflah olmazım ben, ne olacak, ben bir süre bu sinir harbinde yaşayacağım, bana yapılanları düşüneceğim, aşkımı, sevgimi nefretle öldürmeye çalışacağım. Ama aradan zaman geçecek, ben yumuşayacağım, herkesi ve herşeyi affedeceğim. Herkesi kendim gibi sanmaya devam edeceğim, kullanmalarına izin vereceğim, kullandıklarının farkında olmadan, yine kandırılacağım, yine hançerler saplanacak yüreğime, gözyaşlarım dökülecek, kuruyacak, Yüreğim nasır tutacak. Yine küskün kalacağım, küseceğim hayata. Sonra yine sil baştan. Galiba hiç akıllanmayacağım ben. Salaklık derecesinde insanların iyi olduğunu düşünüyorum. Herkesi ve herşeyi affediyorum ve tekrar tekrar aynı şeyleri yaşıyorum